Halide Halid
Araştırmaci yazar
“Sonsuzluğa kanat açanlar”serisinde:
Gökyüzünde kalan iz
Azerbaycan’ın sınırları ve gökyüzü her zaman vatanseverlik ruhuyla süslenmiştir.
30 Kasım 2021 tarihinde, her zaman olduğu gibi, vatanın gökyüzü ömürlerini ona adayan pilotlara kucak açarak onları bir sonraki görevlerine uğurlayacaktı.
Tatbikata hazırlanıyorlardı. Az sonra, masmavi gökyüzü onları yeniden kucaklayacak, vatanın emniyeti yolunda onlara başarılar dileyecekti.
Onlar yine gökyüzüne-kendilerinin ebedi mekanlarının korunmasına odaklanmışlardı.
O gün de onlar için alıştıkları bir gün olmalıydı, ama olmadı…
O gün onlar tükenmez sevdaları olan gökyüzüne son defa selam verip vedalaşacaklardı.
Helikopterde olan vatan şahinleri bu tatbikatın onlar için son görev olacağından habersiz idiler.
Hızı bölgesindeki “Karaheybet” hava üssünde, Devlet Sınır Hizmeti’ne ait “Mi-17” helikopterinin kaza yapması, Azerbaycan askeri tarihinde en ağır felaketlerden biri olarak hafızalara kazındı.
Tatbikat uçuşu sırasında aniden meydana gelen bu kazada üçü albay, beşi binbaşı, dördü yüzbaşı, ikisi teğmen ve biri sözleşmeli personel olmak üzere 14 asker şehit oldu, iki kişi ise yaralandı. Onlar, Devlet Sınır Hizmeti’nin en profesyonel, en tecrübeli vatan evlatlarıydı.
Bu yiğitlerin kahramanlığı yalnız “Karaheybet” ile sınırlı değildir. İkinci Karabağ Savaşında da “Mi-17” helikopterlerinin pilotları, savaş meydanında eşsiz bir cesaret sergileyerek düşman güçlerine yıkıcı darbeler indirmişlerdi.
Onlar Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri ve Devlet Sınır Hizmetinin en önemli hava araçlarından biri olan “Mİ-17” ile savaş operasyonlarında keşif, askeri yük taşınması ve operasyonlara destek görevlerini yerine getirmişler.
Özellikle sınır karakollarının ve diğer birliklerin zor arazi koşullarına sahip bölgelere hızlı bir şekilde ulaştırılması ve savaş operasyonlarının sağlanmasında “Mi-17” helikopterleri önemli bir rol üstlenmiştir.
Pilotlarımız Vatanın özgürlüğü ve egemenliği uğruna canlarını tehlikeye atmış, vatan sevgilerini fiilen kanıtlamışlardı.
Pilot albay Füzuli Cavadov’un komutasındaki bu ekip, hem tatbikatta hem de savaşta profesyonellik ve fedakarlığın sembolü olmuş, en zor anlarda dahi vatana bağlılıklarıyla öne çıkmışlardı.
Onlar, özgürlük, egemenlik ve toprak bütünlüğü uğruna canlarından geçmeği göze alan yiğitlerdir.
Karaheybet ŞEHİTLERİ yalnız bir kazanın kurbanı değil, Azerbaycan halkının kahramanlık destanının en parlak sayfalarından biridir. Onların hatırası, devletimizin ve milletimizin kalbinde daima yaşayacaktır.
“Sonsuzluğa kanat açanlar” adlı bu proje onların yaşamını, fedakarlıklarını, vatana bağlılıklarını aydınlatmak ve gelecek nesillere gerçek bir kahramanlık örneği olarak sunmak amacıyla kaleme alınıyor.
ŞEHİT-ardında acı bıraksa da, milletine umut ve güç kazandırır, onların adı taşlara değil, kalplere kazınır.
ŞEHİT- özgürlüğümüzün sessiz bekçisi, gökyüzündeki en parlak yıldızıdır.
Bu projenin de ilk yıldızı ŞEHİT pilot, Albay Füzuli Cavadov’dur.
Füzuli Cavadov, 1 Eylül 1966 yılında Bakü şehrinin Zire köyünde doğdu. Oradaki 241 numaralı okulu bitirdi.
Füzuli Cavadov hem profesyonel pilot, hem de ailesiyle beraber, pilot çevresi, dostları, öğrencileri ile her zaman yakından ilgilenen biri idi.
Onun kısa ömrü, bir ömre sığmayacak kadar cesaret, terbiye ve vatan sevgisiyle örülmüştü..
Asker olmasına rağmen çok duygusal, şiire, sanata aşık bir insandı.
Bu makaleyi yazdığım dönemde onunla ilgili video materyalleri ve “Komutan” adlı belgesel filmini izledim.
Her karede onun hakkında anıları dinledikçe Füzuli Cavadov'un samimiyetin, dürüstlüğün, cesaretin, sadakatin ve gerçek insanlığın timsali olduğuna tanık oldum.
Yazımızda okuyucularımıza sunduğum anılar da bu materyallerden yola çıkılarak hazırlanmıştır.
Birinci Karabağ Savaşı'na katılan Füzuli Cavadov, genç yaştan itibaren ölümün gözlerinin içine korkmadan bakmıştır.
Albay gökyüzünü her zaman kendine yakın dost gibi hissederdi. Onunla her görüşmesini sadece bir iş görüşmesi değil, Vatana olan sonsuz borcu bilirdi.
Onun çocukluktan harbiye ilgisi her kese malum idi. Askeri hizmetini Rusya’nın Arhangelsk eyaletinde yapıyor. Görevini tamamladıktan sonra Azerbaycan’a dönen Füzuli Cavadov 1992-1994 yıllarında Kale’deki askeri birimde hazırlık kursunu bitirir ve filo komutanlığı görevine kadar yükselir.
Daha sonra kazandığı başarılarla ilerleyerek Savunma Bakanlığında göreve başlıyor. 2014 Yılı Aralık ayından itibaren ise Devlet Sınır Komutanlığında görev yapıyor.
Sınır Komutanlığında Askeri Hava Denetleme komutanı olarak göreve başlıyor. Yarbay rütbesine terfi ediyor ve kısa süre sonra Albay rütbesini kazanarak hava komutanı görevini üstleniyor.
Birinci pilot olarak taktik eğitim safhasını başarıyla tamamlayan Cavadov, her uçuşunda büyük bir profesyonellik ve sorumluluk örneği sergiliyor.
Zorlu hava koşullarında ve kritik görevlerde soğukkanlılığını koruyarak ekip arkadaşlarının güvenini kazanıyor. Hava komutanı olarak Sınır Kuvvetlerinde görev yaparken hem personeline, hem de vatanına olan bağlılığıyla örnek bir lider oluyor.
Her uçuş, onun için sadece bir görev değil, aynı zamanda vatan sevgisinin ve cesaretin bir göstergesiydi.
Füzuli Cavadov, kariyeri boyunca gösterdiği üstün yetenek, disiplin ve fedakarlıkla hem bir pilot, hem de bir kahraman olarak hafızalara kazındı.
Genç subay olarak Füzuli 1. Karabağ Savaşına da katılıyor. Kızı Nermin’in sözlerine göre, o günleri Albay Füzuli böyle hatırlarmış “Gidip Bombardıman edip sonra geri dönüyorduk ki, bakalım ermeniler ne durumdalar".
Albay Füzuli Tovuz ve Nisan çatışmalarına da katılıyor.
44 Günlük Vatan Savaşı başladığında Albay görev amacıyla yurtdışında idi. Ama kalbi Ana vatanda atıyordu.
Ekim ayının başlarında ülkeye geri dönen Albay Füzuli bir an bile mola vermeden çatışma bölgesine uçuşlar yapıyor.
Kızı Nermin diyor ki, babam bana “ kızım, işimle ilgili sık sık yurtdışında seferde olduğumu biliyorsun. İçimde topraklarımızın duşman elinde olmasından dolayı bir utanç var. Ne zaman ordumuz ayağa kalkacak, ne zaman topraklarımızı geri alacağız?” derdi.
Yüce Allah’a sonsuz şükürler olsun ki, babam bu kutlu toprakların özgürlüğüne tanıklık etti ve görevini onurla yerine getirdi.
Laçin’e, Cebrayıl’a, Zengilan’a uçuşlar gerçekleştiriyordu. Bana fotoğraflar çekip gönderiyordu ve diyordu ki, Devlet Sınır Komutanlığı’nın helikopteri 30 yıl sonra Karabağ’dadır.
Kale Hava Üssünün bütün pilotları her zaman onunla ilgili “efsanevi pilot” diye söz ederler.
Anılar, anılar…
Her ŞEHİTİN ardında bıraktığı anılar, hatıralar onların hayat hikayeleri olarak tarihin sayfalarına kazınır.
Yaşadıkları hayatları boyunca halk tanımadığı yiğitleri bu hatıralar aracılığı ile yakından tanıyor.
Füzuli Cavadov’la ilgili onun yakınlarının, dostlarının, pilot arkadaşlarının çok etkileyici hatıraları var.
Maalesef, o hatıraları anlatılan kadar sizlere sunmam zaman bakımından imkansız.
O yüzden az da olsa onların bazıları ile sizi tanıştırmak istiyorum, değerli okuyucularım.
O gün Albay Devlet Sınır Komutanlığında çalışan kızı Nermin’i işe bırakıyordu. Yolda kızına uçuşu olduğunu söylüyor. Nermin işe varır varmaz her zaman olduğu gibi hava durumuna bakıyor ve rüzgârlı olacağını görüyor.
“Muhtemelen uçuş ertelenecek” diye düşünüyor. Yaklaşık saat 11.00’e doğru, müdürü Gülnare Hanım’a bir telefon geliyor; helikopterin kaza yaptığı bildiriliyor. Pilot olan oğlunun annesini, gelini arayıp helikopterin kaza yaptığını haber veriyor.
Nermin Gülnare Hanım’ın sesini duyduğunda ona yaklaşıp kimlerin hayatını kaybettiğini sormak için kendinde güç bulamıyor.
Bir süre sarsılmış halde oturduğu yerden kalkamaz oluyor. Nihayet büyük bir çabayla kendini toparlayıp koridora çıkıyor.
Gülnare Hanım konuşurken, bakışlarından babasının da hayatını kaybedenler arasında olduğunu anlıyor. O an sanki dünya başına yıkılıyor. Yaklaşık bir saat kendine gelemiyor.
Nermin’i tanıyan herkes onun babasına ne kadar bağlı olduğunu iyi biliyor.
Onun sözlerine göre bir saatten daha uzun zamanda kendinde öyle bir güç buluyor ki, sanki babasının ruhu onu sakinleştiriyor, ona güç veriyordu. Sanki onun ruhu içine işliyordu...
Eve dönüşte annesine telefon açıyor. Hemen babasının Şehadet haberini veremiyor. Önce “Babam yaralandı” diyor. Sonra büyük amcasını ve diğer akrabalarını arıyor. Anneannesi, amcaları ve halasını sakinleştirmeye çalışıyor.
“Babam yaralandı” dese de, ama gerçekte babasının ŞEHİT olduğunu biliyordu. Çünkü Albay Füzuli savaştan konu açıldığında “savaşta en korkunç ölüm helikopter pilotlarının ölümüdür; onlar diri diri yanıyor” derdi.
Albay Füzuli’nin kaybını pilot arkadaşları sanki bir baba, bir kardeş, bir aile büyüğünün kaybı gibi algılıyorlardı.
Albay sadece profesyonel bir pilot değil, aynı zamanda insanlığa ait tüm asil özellikleri kendinde toplayan bir şahsiyetti. Onlar için gerektiğinde bir baba, bir kardeş, bir öğretmendi. Sadece bir kelimeyle tarif ediyorlar: “Albay Füzuli efsanevi bir pilottu, o bir efsanedir.”
Albay Füzuli evlatları için sadece bir baba değil, aynı zamanda bir dosttu. Her zaman onların eğitiminin ve vizyonlarının gelişimi için elinden geleni yapardı. Kendisi çok yönlü bir insan olduğu için evlatlarının de çok yönlü gelişmesini isterdi. Çok iyi el becerileri vardı; ayrıca fen bilimlerinde, özellikle fizik ve matematikte çok bilgiliydi. Onun gibi bir pilot olabilmek için bunların hepsini bilmek şarttı. Sosyal bilimlerde de oldukça yetkin biriydi. Her şeyi mükemmel bir seviyede bilirdi.
Hayattayken de böyle düşünürdüm; şehadetinden sonra daha da emin oldum ki, onun gibi insanlar dünyaya çok nadiren gelir. Çocukluğumdan beri gururla söylerdim: “Ben pilot Füzuli’nin kızıyım.”
Şimdi ise daha büyük bir gururla diyorum: “Ben ŞEHİT Albay Füzuli Cavadov’un kızıyım.”
O, sadece bizim için değil, gelecek nesiller için de öyle bir onur ve gurur bıraktı ki, bu bize yeter.
“Hayatta nasıl yaşıyorsan, öyle de ölürsün. Belki de babam kendine ŞEHİT olmayı arzulamıştı. Belki bunu biliyordu ama bize söylemek istemiyordu.”-diyor Albayın oğlu İkram.
“Babamın öğrencileri vardı: Tebriz, Urfan, Ebu Bəkir…Onlar Nisan savaşlarında ŞEHİT oldular. Tebriz ile çok yakındık. Tebriz bana derdi ki, “Senin babana peygamber yeteneği verilmiş.”
Babamın bir başka öğrencisi vardı; onunla sık görüşmezlerdi, yılda bir veya iki kez görüşürlerdi. Bir gün beni gördü ve sordu: “Bizim ebedi babamız ne yapıyor?”
Babamın dostları onun için “fantastik bir insan” derlerdi. Dünya çapında bir pilottu; helikopteri ustaca kullanabilen nadir insanlardan biriydi. İşine çok tutkusu vardı, her zaman işine bağlıydı.
Ben hayatım boyunca, 55 yıllık hayatında babamın dilinden şunu duymadım: “İkram, yoruldum. Bugün işe gitmek istemiyorum.”
Her sabah erken kalkar, üniformasını giyerdi. Ben de okula veya üniversiteye giderken onu görür ve gururla izlerdim.
14-15 Yaşlarındaydım, babam bir gün bana dedi ki: “Bir gün uçuştan geri dönmeyebilirim. Benim işimin sonu bu olabilir.”
Bu korku ile on bir yıl yaşadım. Bir gün televizyondan yada bir telefondan o kötü haberi alacağım diye korkardım. O telefonu ablamdan aldım ve önce “Baba yaralandı” dedi. Sonra tekrar aradığında ise dedi ki: “Her şeye hazır ol.”
Babam hayattayken, sırtımı yaslayabileceğim bir dağ vardı sanki. Şimdi bir adım atmadan önce içimden geçiyor: “Babam olsaydı, her şey farklı olurdu’’.
Babamın ünlü bir sözü vardı: Bir iş ters giderse derdi ki: “Bu böyle olmamalıydı.” Keşke bu olay da olmasaydı. Babamla birlikte 14 pilot da ŞEHİT olmazdı.
Annesi Zemfira Hanım onu sakin, terbiyeli ve büyük hayalleri olan bir evlat olarak hatırlıyor: “Füzuli’nin en büyük hayali Mısır’ı görmek, piramitlerin ihtişamını kendi gözleriyle izlemekti; ne yazık ki bu hayaller yarım kaldı…”
Kardeşleri Namık, Şehlan ve Terlan, onu anlatırken özellikle şunu vurguluyorlar: Yaşadıkları köyde kimse, onun birine kötülük ettiğini söyleyemez. Onlara göre Füzuli Albay, sadece bir ağabey değil; aynı zamanda sırdaş ve gerçek bir dosttu.
Her biri kalplerinde onun yokluğunun acısını yaşatmalarına rağmen ağabeylerinin yarım kalan hayat hikayesinden anılar anlatarak onun nasıl bir adam gibi adam, nasıl bir sadakatli evlat, nasıl bir aile canlısı baba olduğundan ağız dolusu bahsediyorlar.
Namık, onun sanki iyilik yapmak için doğduğunu söylüyor. Şehlan, ağabeyinin sözünü dinlemeyip pilot olmadığı için pişmanlığını dile getiriyor. Terlan ise, onun resme olan sevgisinden ve bu alandaki yeteneğinden bahsediyor.
Ne mutlu o insana ki, kendisi hayattan göçtüğünde arkasından her kes ağız dolusu “Allah rahmet eylesin, çok iyi insandı” denilir.
Albay Füzuli da o insanlardandır ki, yokluğuyla bile insanların kalbinde ebedi yaşamayı başardı.
Albay Füzuli’nin pilot arkadaşları ve eğittiği Yarbay Bayram Ahundov, emekli Yarbay Rövşən Alimsoy, emekli Binbaşı Zaur Memmedov ve digerlerinin onun hakkında anıları çok olsa da bu yazıda sadece bir kısmını sizlere sunuyorum.
Emekli Yarbay Bayram Ahundov Albay Füzuli’nin onun eğitmeni olduğunu söylüyor: “ Zor uçuşlarımız da oldu. Zorlu hava koşullarında, onunla birlikte birçok uçuş gerçekleştirdik. Eğitmen olarak çok titizdi. Uçuşlar bittikten sonra, personeli bir araya toplar, spor yapmamızı isterdi; voleybol, futbol gibi. Biz, ‘Komutanım, yorgunuz’ derdik. O ise gülümseyerek, ‘Yorgunluk ne demek?’ derdi."
“Hava araçlarının uçuşunda her zaman risk vardır. Bu yüzden pilotluk mesleği kendisi zaten çok zor bir meslektir. Dışarıdan bakıldığında çok romantik, çok ilgi çekici bir meslek gibi görünebilir. Ama bu mesleğe sahip olmak için yıllar gerekir; okumak ve bilgi becerileri çok önemlidir. Bu yüzden iyi bir pilotun yetişmesi 10 yıl sürer.
Füzuli Cavadov ise zaten 30 yılı aşkın süredir hizmet veriyordu ve uçuş hayatı neredeyse askerî formayı giymeye başladığı gün itibariyle başlamıştı. Bildiğimiz üzere, 1992 yılında 1. Karabağ Savaşı başladığında uçuşlara başlamıştı. Savaş devam ederken Yevlah şehrinden doğrudan çatışmalara katılıyordu.”-bunları emekli Yarbay Rövşən Alimsoy anlatıyor.
Emekli Binbaşı Zaur Memmedov ise Albay Füzuli’nin diger özellklerini böyle hatırlıyor: “Hangi duruma düşerse düşsün, üzülse de moralini bozmazdı. O, asil komutan özelliklerine sahip bir insandı.
Öfkelenirdi ama bunu uçuş sırasında dışa vurmazdı. Onun sinirli olduğunu, “vay, vay” sözünden anlardık.
M-24 tandem tipli bir helikopterdir. Bunu pilotlar iyi bilir. Yani birbirimizi şahsen görmeyiz; ancak haberleşme aracılığıyla iletişim kurarız. Ve eğer “Vay, vay” diyorsa, o zaman komutanın sinirli olduğunu anlardık.
Her pilot doğal olarak zor duruma düşer, eğer uçuyorsa. Dövüş helikopterini veya uçağı kullanan pilotların da öyle anıları olur ki, zor durumda kalırlar. Zor duruma düştüğümüzde onun bir sözü vardı:
“Mekaniği sonuna kadar kontrol et, onu bırakma.”.
Füzuli Cavadov, çocukluğundan itibaren sadeliği, nezaketi ve temiz kalbiyle fark ediliyordu.
Okulda hem öğretmenleri hem de arkadaşları tarafından çok sevilen biriydi; hiç kimsenin kalbini kırmazdı.
Yakın dostlarından Kadir Necefzade, sınıf arkadaşlarından Ağaemi Hasanov, Hacı İbrahim Hasanov, İntizam Aliyev’in onlar için dosttan öte bir insan olduğunu söylüyorlar.
Albay Füzuli’nin dostlarını bir araya getirmek amacıyla düşündüğü ve hayata geçirdiği şiir meclisi, onun asker kimliğine rağmen şiire, güzel sanatlara, müziğe ve edebiyata ne kadar candan bağlı olduğunu gösteriyor. Onu tanıyanlar, şiiri ve gazeli adeta bir edebiyat uzmanı gibi incelediğini anlatmaktan hiç yorulmuyor.
“Füzuli bize dost yok, kardeş, sırdaş, canımız kadar sevdiğimiz bir insandı. O bizim hafızamızda tekrar olunmaz, beklentisiz, kalbimizden sevgisi hiç bir zaman olmayacak bir dost olarak kaldı”-diyorlar.
Dostu Kasım Necefzade’nin sözlerine göre, Albay Füzuli’nin hayatta sevmediği bir kelime vardıysa o da “beceremiyorum” kelimesiydi. Onun moralini yalnız bu kelimeyle bozmak mümkündü.
“Bazı insanlarla geçirdiğiniz anılar, ömür boyu hafızanızda kalır. Kayınpederim Fuzuli Cavadov’la yaşadığım anılar da öyleydi.
Kayınpederim hayatımda yeri doldurulamaz biriydi. Onunla geçirdiğimiz anılar, bana hem hayat dersleri hem de değerli hatıralar bıraktı”.
Bir damadın, kayınpederiyle ilgili acılı anılarını gözyaşları içinde anlatması, insanın içini öyle bir burkuyor ki, sanki kalbine bıçak saplanmış gibi hissediyorsun.
Fuzuli Cavadov’un damadı Teymur Kerimov onunla ilgili anılarını böyle anlatıyor:
Biz edebî toplantılar düzenlerdik. Her toplantıdan önce oturup konuşurduk: “Toplantıyı nasıl yapalım, kimi davet edelim?”
Her seferinde toplantılarımızda şairlerin ve akademisyenlerin sayısı artıyordu.
Hayatımda hiç kimse onun yerini tutamaz. Annem ve babam hayatta, ama o benim için bambaşka biriydi..
İnsanlar şaşırıyor: “Siz kayınpeder-damat değil misiniz?” Ama biz gerçekte dosttuk. Eskiden kayınpederimle gurur duyardım — bir pilot olarak, köyümüzün gururu ve bir aile reisi olarak. Şimdi de onunla en yüce mertebeye ulaştığı için gurur duyuyorum.
Onu hep gülümserken görüyorum rüyamda; son rüyamda ise çok canlıydı.
Namaz kıldığını gördüm. Bitirince yanıma geldi, sarıldık. “Seni özledik, neredeydin?” dedim. “Geldim,” dedi. Kanepede oturduk. “Nasıl oldu, neden oldu?” dedim. “Bana rütbe verildi, bu yüzden böyle oldu,” dedi.
Gerçekten de ona ŞEHİTLİK rütbesi verildi.