Neden İnsan hakları?
İnsanoğlu, tercih edemediği birçok özelliğiyle dünyaya gelir. Cinsiyeti, ırkı, dili, babası,
annesi, memleketi, dini vs. Bütün bunlar ona sorulmamıştır. O halde birbirimizi anlamak için
doğuştan sahip olduklarımızı bir kenara bırakmamız gerekmez mi? Ne diyor Yunus Emre?
“Yaratılanı sev yaratandan ötürü.”
İşte, insan hakları dediğimizde, hepimizin doğuştan sahip olduğu temel haklarımız
gelmeli akıllara. Yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, eşitlik, adil yargılanma ve işkenceye karşı
korunma gibi… Medeniyetin ilerlemesinin anahtarı, bu haklarımızı gereği kadar
kullanabilmemizdedir. Düşüncem şu ki insan hakları olmadan, “insanız” diyemeyiz. Tarihte
gördük ki insan hakları ihlalleri savaşlara, baskılara ve insanlığın geri kalmasına neden
olmuştu
Demokrasi, insan haklarını korumanın en etkili yolu iken insan hakları da demokrasinin
temelini güçlendiriyor.
1789 Fransız İhtilali sonrası Avrupa’da insan hakları kavramı gelişti. 2. Dünya Savaşı
sonrası kurulan Birleşmiş Milletler, 10 Aralık 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni
kabul etti. Bildirgede insan olmaktan kaynaklanan haklarımız yazılı bir metne döküldü.
Bildirgenin 2. maddesinde şöyle diyor: “Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka
türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi
herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bu bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir.”
Mademki insanız, hepimiz eşit olmalı değil miyiz bu dünyada? İnsan olmaktan
kaynaklanan haklarımızı özgürce kullanabilmemiz gerekmez mi? Sağlık, eğitim, adalet ve en
önemlisi de yaşam hakkımız birilerinin tercihine bağlı olmamalı. Yaşam hakkımızı doğrudan
etkileyen hak ihlalleriyle karşı karşıyayız. Doğamızı, bebeklerimizi, hayvanlarımızı, sularımızı
koruyamıyoruz. Maalesef dünyanın birçok ülkesinin gerçeği de bu.
İnsanların sahip olduklarını düşündüğümüz ve herkesin kabul ettiği hakların
kullanılması, ülkelerin siyasal yapılarıyla doğrudan ilişkili hale gelmiş durumda. Oysa insanlık
bu haklara sahip olma yolunda çok acılar çekti. Kendi iktidarlarını sürdürmek isteyen oligarşik
yönetimler, hakları ortadan kaldırmak için halklarına her türlü baskıyı yaptılar. Hatta
emperyalist ülkeler, sömürmek istediği ülkelerdeki insan haklarının çiğnenmesine aracılık
dahi yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar. Özellikle askeri dönemlerde insanların en önemli
hakkı olan “yaşam hakkı” ihlal edildi.
Çağdaş demokrasiyi benimsemiş ülkeler, bu hakların eşit olarak kullanılması için
anayasalarına bağlayıcı hükümler dahi koymuşlar.
Ülkemizde de anayasadan kaynaklanan birçok hakkımızı gereği gibi kullanmamızın
önüne engeller konuyor. Buna da anayasa ihlali diyoruz.
Demokrasi kurallarının gereği gibi işletilmesi, anayasal haklarımızın özgürce
kullanılması medeniyet yolunda ilerlememizin rehberi olacaktır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, “İnsan hakları uygar yaşamın temelidir,
çağımızın değeridir, güvencesi demokrasidir.”
Daha aydınlık bir Türkiye için insan hakları ve demokrasi mücadelemiz bitmeyecektir.