Yakup GÜLAÇTI (Emekli Öğretmen)

Tarih: 14.10.2025 00:03

Eğitim Çıkmazımız

Facebook Twitter Linked-in

Eğitim Çıkmazımız
     Ülkelerin kalkınması için eğitimin ne denli önemli olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok
sanırım. Şayet çağdaş, modern ve ekonomik olarak kalkınmış bir ülkeyi inşa etmek istiyorsak
aklın ve bilimin arkasından koşan nesilleri yetiştirmek zorundayız.
Eğitim sistemimiz 1950’li yıllardan başlamak üzere iktidar sahiplerinin kişisel güçlerini
korumak uğruna ABD’nin menfaatları için tarikat ve cemaatlerin emrine verildi. Cumhuriyet ve
laikliği kendilerine düşman gibi gören ve ilk fırsatta ikisini de ortadan kaldırmak isteyen bu yapı,
okuyan, sorgulayan ve özgürce düşünen bir nesil istemedi. ABD dostluğu, Rusya karşıtlığı
denilerek “Ilımlı İslam” ın yolu açıldı.
     İktidara yakınlığıyla bilinen YÖK denetleme kurulu üyesi Prof. Dr. Bülent Arı: "Okuma oranı
arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum" dediğinde
kimse ona “Sen neden okudun?” demedi. İktidar sahipleri onu alkışladı. Sorgulama kültürüyle
yetişmeyip biat kültürü akıllarını esir alanlar, yaşamları boyunca her şeye sorgulamadan körü
körüne inanırlar. Başkalarının arkasından yürümeyi marifet sanırlar. Hele de iktidardan güç
devşiriyorlarsa yürümeyi sürdürürler. Bunun karşılığı olarak da iktidarın her türlü desteğine
mahzar olurlar.
      Yirmi üç yıllık iktidarı boyunca ülkenin eğitim sistemi bilimsellik ve çağdaşlıktan
hızla uzaklaştı. Okulların idari kadroları liyakat hiçe sayılıp yandaşlarla dolduruldu.
Bunları yaparken ülkenin samimi, inançlı, mütedeyyin insanlarının hep arkalarından
koşulsuz geleceğini zannettiler.
Toplumun inançlarını kullanarak bindikleri demokrasi trenindeki yolcu arkadaşlarını birer
birer raylara doğru iterken arkadan başkalarının geleceğini sandılar. Artık insanlar yürümeyi trene
binmeye tercih eder hale geldiler.
    İktidar sürecinde köy okulları kapatılmaya ve taşımalı eğitime ağırlık verilmeye
başlandı. Bu uygulama yüzbinlerce köy çocuğunun eğitim sisteminin dışına atılmasına neden
oldu. Eğitimden uzaklaşan bu çocukların okullara devamıyla kimse ilgilenmedi. Şehirlerdeki
okullarda ikili eğitim sistemi azalma yerine hızla arttı. Liseler tam bir curcunaya döndü. Devlet
okullarının daha cazip hale getirilmesi yerine özel okullar teşvik edilerek eğitimdeki fırsat eşitliği
bozuldu. Ülkemizde 129’u devlete ait olmak üzere 208 üniversite var ancak birçok bölümde
profesör ve doçent yok. Bazı bölümlere de sipariş usulü eğitim görevlileri yerleştiriliyor. Bunlar
kimi zaman rektörün eşi kimi zaman damadı kimi zaman da yeğeni oldu. Anlayacağınız,
üniversiteler nicelik olarak artmasına karşılık nitelik olarak dünya sıralamasının sonlarına doğru
gitti. Öğretmen atamalarında uygulanan mülakatlar, “yandaşları atama modeli” haline geldi.
İşin özü, ülkenin eğitim sistemini, idareci ve öğretmen atamalarından tutun da ilkokuldan
başlayıp üniversiteye kadar siyasal tercihleri nedeniyle değiştirmek isteyen bir iktidarla karşı
karşıyayız.
23 senede üniversite öğrencilerinin başta barınma olmak üzere hiçbir sorunu çözülmedi.
Şimdi, bir de çamaşır yıkama sorunu çıktı ortaya. Boğaziçi Üniversitesi yurtlarındaki
çamaşırhaneler ücretli hale getiriliyor. Çamaşırlarını yıkamak isteyen öğrencilerden 5-6 kiloluk bir
çamaşır torbasına 200 TL ücret talep ediliyor. Bu uygulamaya karşı kampüsün bahçesinde
leğenlerde yıkadıkları çamaşırlarını iplere asan öğrencileri “terörist” mi ilan edeceksiniz?
Okullarından mı atacaksınız? Bu, nasıl bir akıldır? Öğrencilerin bunca sorunu varken
çamaşırlarını ücretle yıkatmak zorunda bırakılmaları hangi akla hizmettir? Bu öğrencilere,
okumayın mı demek istiyorsunuz? Ülkenin derece yapan gençlerini eğitimden uzaklaştırıp cahil
kalın mı demeye çalışıyorsunuz?

Mustafa Kemal Atatürk: “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en
hakiki mürşit bilimdir, fendir. İlmin ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir,
delalettir.” derken eğitimde izlememiz gereken yolu göstermiştir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —