2025: İÇİMDE BÜYÜYEN SESSİZ ÇIĞLIK
2025 yılının son günü. Bir yılı kendim için değerlendirmek istedim. Özelleştirimi yaptım. Bu ülke, bu yurt, bu halk için ne yaptım? Kendimle ilgili bir degerlendirme yaptım.
2025, takvim yapraklarından çok, insanın iç dünyasında açılan sayfalarla ilerleyen bir yıl oldu benim için. Zaman aktı, günler birbirini kovaladı ama asıl devinim , dışarıda değil içimde yaşandı. Sorguladım, yazdım, üzüldüm, umutlandım… En çok da tanıklık ettim.
Bu yıl, sözcüklerin yalnızca anlatmak için değil; direnmek, anımsatmak ve unutturmamak için de var olduğunu bir kez daha gösterdi bana. Şehit haberleriyle sarsıldık, acının ülkece nasıl ortak bir yazgı hâline geldiğini yeniden gördük. Yazarken kalemim ağırlaştı, susarken içim daha çok konuştu.
2025, bana bir kez daha şunu öğretti: Bu ülkede vicdan sahibi olmak kolay değil.Sormak cesaret istiyor.Yazmak ise bedel… Eğitimden adalete, yoksulluktan yalnızlığa dek pek çok başlıkta kalem oynattım. Okuyanı rahatsız eden, ama gerçeğe dokunan yazılar yazmaya çalıştım. Çünkü inanıyorum ki; okur rahatsız olmuyorsa, yazı görevini yapmamış demektir.
Bu yıl aynı zamanda insanı, insan yapan değerlere tutunma yılıydı benim için. Baba yokluğunu, yetimliğin sessiz çığlığını, kadın olmanın ağırlığını, yaş almanın görünmezliğini yazdım. Bazen bir şiirin dizesinde, bazen bir denemenin satır aralarında kendimi buldum. Ama 2025 yalnızca karanlık değildi.Umut da vardı.
Bir fincan çayın buğusunda, bir pazar sabahının sessizliğinde, bir okurun “yazın bana iyi geldi” mesajında…İşte oralarda ışık vardı.
Yazmak, bu yıl benim için salt anlatmak değil; direnmekti. Unutmaya karşı belleği, suskunluğa karşı sözü savunmaktı. Ve belki de en önemlisi: İnsan kalabilmekti.
2025 bana şunu öğretti:
Dünya değişmese bile insan kendini değiştirebilir.Ve bir insan değişirse, bir tümce bile bazen çok şeyi değiştirebilir.
Yeni yıla girerken yanımda taşıdığım tek şey var:
Vicdanımı , aydın sorumluluğumu yitirmemek.
Gerisi zaten sözcüklerin işi.
Zeki BAŞTÜRK