ÜÇ BABA, ÜÇ EVLAT, ÜÇ EŞ, ÜÇ CAN....
Limi sayılar vardır; matematikle açıklanamaz.
Üç…
Bir rakam gibi durur ama ardında bir yaşam, bir yuva, yarım kalan düşler taşır.
Yalova’da, karanlığın adına kurşun sıkılan bir gecede, üç can düştü toprağa.

Üç polis…
Ama aslında üç baba, üç evlat, üç eşti onlar.
Bir evin lambasını akşamları yakan, bir çocuğun saçını okşayan, bir eşin gözlerine umutla bakan insanlardı.Şimdi o evlerin ışığı biraz daha erken sönüyor. Sofralar eksik, kapılar yarım, kalpler suskun…Şehitlik, bu topraklarda yüce bir mertebe diye anlatılır hep. Doğrudur.
Ama ardında kalanların acısı, sözcüklerin yetmediği bir boşluktur.
Bir çocuğun “Babam ne zaman gelecek?” sorusu,
Bir eşin geceleri yastığa dökülen sessiz gözyaşı,
Bir annenin evladının fotoğrafına bakarken tuttuğu nefes…
İşte asıl ağırlık burada başlar.
Terör, sadece can almaz.
Bir ülkenin huzurunu, çocukların uykusunu, annelerin duasını hedef alır. Karanlık, en çok da aydınlığı söndürmek ister.
Ama bilmezler ki bu topraklarda her şehit, binlerce yürek olur;
Her düşen, binlerce insanı ayağa kaldırır.
Üç can gitti…
Ama geride üç onurlu yaşam, üç tertemiz isim, üç büyük emanet bıraktı. Onların emaneti; korkmadan yaşamak, susmamaktır. Haksızlığa, şiddete, karanlığa boyun eğmemektir.
Bugün yas tutuyoruz, evet.
Ama aynı zamanda söz veriyoruz:
Unutmayacağız.
Unutturmayacağız.
Bu ülkeyi karanlığa teslim etmeyeceğiz.
Çünkü onlar yalnızca polis değildi. Onlar birer baba, birer evlat, birer eşti. Ve bu topraklara düşen her şehit gibi, artık bu ulusun kalbinde sonsuza dek yaşayacaklar.
Işıklar içinde uyusunlar, mekânları cennet olsun.Başımız sağ olsun.
Zeki BAŞTÜRK





