SELDEN KÜTÜK KAPMAK
Toplumun yoksullukla, adaletsizlikle, umutsuzlukla boğuştuğu dönemlerde birileri sahneye çıkar. Halk “sel” altındadır; geçim derdinin, hayat pahalılığının, işsizliğin sularında çırpınmaktadır. Ama o karanlık günlerde bile bir kesim vardır ki, selin önüne düşen kütüğü kapmanın peşindedir. İşte biz buna, halk dilinde “selden kütük kapmak” deriz.
Bugün yaşadığımız tablo da çok farklı değil. Ekonomik kriz derinleşiyor, emekli ay sonunu getiremiyor, gençler ülke dışına göç yollarına bakıyor. Böyle zamanlarda siyaset, halkın yarasına merhem olacak yerde, kimin hangi kütüğü kapacağını tartışıyor. Bir ihale, bir imar izni, bir maden ruhsatı, bir teşvik paketi… Selin yönü nereye dönse, kütük hep aynı ellerde toplanıyor.
Deprem olur, enkazdan umut değil rant çıkarılır. Orman yanar, külün üstünde yeni projeler yeşerir. Halk açken birileri “ekonomik büyümeden” söz eder. Bütçe yangın yeri gibidir ama birileri yine fırsat bulur; ihaleler, makam araçları, ballı maaşlar… Sanki her felaket birilerinin zenginleşme nedenidir.
“Selden kütük kapmak”, sadece bireysel fırsatçılığı değil, sistemli bir anlayışı da anlatır. Krizi yönetmek yerine, krizden beslenen bir zihniyeti. Yoksulluğu çözmek yerine, yoksulluk üzerinden siyaset yapanları. Halkın gözyaşını seçim malzemesine dönüştürenleri.
Oysa gerçek siyaset, seli durdurmak içindir; kütük kapmak için değil. Gerçek siyasetçi, halkın felaketinden kazanç çıkarmaz, o felaketi bir daha yaşanmaması için mücadele eder. Ama bizde maalesef her selin ardından aynı manzarayı görüyoruz: yıkımın ortasında fırsatçılar, enkazın üstünde poz verenler, yoksulluğu yönetenler…
Bir ülke, selin ardından kimlerin kütük kapmaya koştuğunu unutmamalıdır. Çünkü hafızasını yitiren toplum, her felaketi yeniden yaşar.
Ve o zaman sadece kütük değil, onur da selde sürüklenir.
Zeki BAŞTÜRK





