Şehirlerde Su Yönetimi Nasıl Olmalı? ‘Su Kaynaklarımızın Etkin Yönetimi’ Söyleminden Ne Anlamalıyız?
Su yönetimi; ihtiyacı olan suyu kullanmak, ihtiyaçtan fazlası için musluğu kapatmak demek olmamalı. Her belediyede, fonksiyonu yeraltı ve yer üstü su kaynaklarının beslenim ve harcanma miktarlarını, yağış ve buharlaşma ve yeraltına filtrelenme gibi ölçümleri yapabilen ve bu ölçüm sonuçlarını gerçek zamanlı olarak izleyebilen, ‘susuzluk’ aşamasından önce eldeki verilerle öngörüde bulunabilen bir ‘su yönetimi birimi’ mutlaka kurulmalıdır.
Öncelikle, yeraltı suyunun doğal jeolojik depolama alanları olan akifer tabakaları ve yüzey su kütlelerini çevresel kirlilikten kurtarmak ve bunun için gerekirse çok ağır yasal yaptırım önlemleri almak milli geleceğimiz adına hayati önem taşımaktadır.
Bir akiferin kirlenmesi çok kolaydır. Temizlenmesi ise, jeolojik özelliğine bağlı olarak yüzyıllar alabilmektedir.
Mevcut suyla ilgili kurumlar gerekirse revize edilmeli, şehrin yıllık bir su bütçesi oluşturulmalıdır. Dolayısıyla, o yıl için; yağışların ve diğer beslenme yoluyla eldeki suyun ne kadar? yıllık tüketim miktarı ne kadar? Sorularının cevapları net bir şekilde bilinmelidir.
Başını ve sonunu bilmediğimiz, ölçümleyemediğimiz bir şeyin harcama planını yapamayız. Kasadaki paranın (suyun) miktarını bilmeden mali (su) yönetimini yapamazsınız.
Gelişmiş ülkelerde doğal afetlere karşı, afet öncesi planlar her zaman da daha ön planda tutulur. Daha belirleyici bir rol oynar. Deprem sonrasında, susuzluk sonrasında alınacak tedbirler ve krizi idare etme planları elbette önemlidir. Ancak, çok daha önemlisi afet öncesi yapılan planlı hazırlıklar olmalıdır.
Örneğin, şehirlerdeki yeşil alan sulamalarının içme suyu kaynaklarıyla yapılmaması, sanayi amaçlı su teminlerinde hangi kriterlerin dikkate alınacağı susuzluk/kuraklık planlamasının en önemli konu başlıklarıdır.
Unutmamalıyız; Olmayan suyun planlaması yapılmaz.
Günümüzde, sanayileşme ve şehirleşmeye bağlı olarak artan nüfusa oranla, yerel ve merkezi idareler sürekli olarak yeni su kaynakları aramak durumunda kalmaktadır. Oysa bu durum asla sürdürülebilir değildir. Ne kadar su kaynağınız varsa sanayi ve şehirleşme ve dolayısıyla o şehir havzasındaki nüfus planlamanızı su kaynaklarınıza göre yapmak zorundasınız.
Su kaynaklarını planlarken, şehir havzasının içinde bulunduğu iklimsel ve atmosferik koşulları dikkate almak durumundasınız. Dolayısıyla, artık tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artan şehirleşme ve sanayileşmede en önemli sınır koşullarımızı su arzımız belirlemelidir.
Tüm şehir planlamalarımızı artık su merkezli olarak yapmamız bir zorunluk olmalıdır.
Kısaca su yoksa, yapılaşma, sanayileşme, yeni yerleşim alanlarını imara açma da olmamalı.
Temiz su kaynaklarının azalmasıyla birlikte arıtma maliyetleri de yerel mali bütçelerde ciddi yer tutmaya başlamıştır. Arıtma maliyetlerini azaltmanın en önemli yollarından biri çatılardan gelen yağmur suyunu depolayan bina depolama sistemlerinin kurulması olabilir. Şehirlerde bu uygulamanın çok hızlı bir şekilde alt yapısı oluşturularak yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.
Uzaklardaki doğal su kaynaklarını devasa alt yapı boruları döşeyerek şehirlere taşımanın tek başına artık bir anlam ifade etmediği, uzun vadede bu çözümlerin sonuç vermeyeceği açıktır.
İçilebilir su kaynakları ile kullanma suyu niteliğindeki su kaynaklarını farklı kulvarda, amacına yönelik olarak kullanma dönemi geldi ve geçmekte. İçme suyunun yalnızca insani ihtiyaçta kullanılması gerekmektedir. Sanayi ve sulama sularında ise arıtılmış atık suların kullanılması mecburi kılınmalıdır.
Kısaca gerek gerek yeraltı gerekse yer üstü su kaynaklarımızı, bilimsel yöntemlerle etkin kullanmak ülkemiz için artık bir seçim değil zorunluktur.
Unutmamalıyız ki; taşıma suyla şehirlerin su sorununu gideremeyiz. Suyu, varken ekonomik ve sürdürülebilir şekilde kullanmayı öğrenmedikçe ülkemizi ve dünyamızı maalesef zor günler beklemektedir.
Saygılarımla,
Volkan KARA
Jeoloji Yüksek Mühendisi





