Sanata Tutunan Kadın
Nihal, yaşamı boyunca hep başkaları için yaşamıştı. Genç yaşta evlenmiş, büyük umutlarla kurduğu yuvasında sevgi aramış ama hep yoksun kalmıştı. Eşi onun sevgisini, emeğini görmezden gelmiş; ailesi ise her zorluğunda onu yalnız bırakmış, yok saymıştı. Onu en çok yaralayan, bu yok sayılmaktı. Fiziksel şiddet hiç görmemişti belki ama psikolojik şiddet, sessiz ve sinsi bir yara gibi içine işlemişti
.

Yıllar yılları kovaladı. Bir kızı oldu. Güzeller güzeli bir kız. Onu büyüttü, iyi yetişmesi için çabaladı. Evin yükünü çekti, eşinin işlerini sırtladı. Sorumlulukları büyüktü. Yuvayı dişi kuş yapardı.Yılmadı, bıkmadı, usanmadı. Hep emek verdi mutluluğu için. Durmadan çalıştı, çabaladı özveriyle. Yuvasını ayakta tutmaktı amacı.
Çekilen sıkıntılar, sevgisizlik, ilgisizlik yıprattı bedenini. Yıllar sonra aynaya baktığında, yüzündeki çizgilerden çok içindeki eksiklikleri gördü.
-"Artık yeter, !"
dediği gün, yirmi altı yıllık evliliğini bitirdi. Ardında sevgisiz bir yaşam, önünde ise belirsiz bir yol vardı.
O yolun başında sanatı keşfetti. İçindeki acıları, kırgınlıkları, umutları anlatabileceği tek yerin sahne olduğunu anladı.
-"İçimde Kalmasın"
dedi ve kendi öyküsünü anlatan bir oyunu oynadı. Oynadığı oyun değildi. Kendisini , kendi yaşamını oynadı. İlk kez sahneye çıktığında elleri titredi ama sesi dimdikti. Seyirciler onu alkışladığında, sadece bir oyuncu değil, bir hayatta kalma öyküsünün canlı kanıtı olmuştu.
Artık Nihal, yalnızca bir kadın değil; sanata tutunan, acılarını güce dönüştüren, birçok kadına umut olan bir kahramandı. Her şiirinde, her oyununda kendi yaralarını sardı; başkalarına da umut oldu.
Ve o günden sonra hep aynı tümceyi söyledi:
"Sanatla tutundum ben yaşama. Sanatla ayakta kaldım. Çünkü yaşam, bazen en güzel öyküleri en acı yerden yazdırır."

Zeki BAŞTÜRK