Patronlar da Rahatsız
Ülkemizin ekonomik olarak içinde bulunduğu durumu kendimden bir şeyler katmadan,
sadece işadamları ve onların birliktelikleri aracılığıyla yapılan açıklamaları okursak belki daha
inandırıcı olur diye düşünüyorum.
Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat, “Mehmet Bey (Şimşek), işin
rasyonel ayağına yürümek zorunda. Ama karşısında sabit gelirlilerin durumu var. Onlar nefret
ile bağırıyor. Bir de sanayiciler var. Enflasyon maliyetini, dolar, euro bazında böldüğünde o
kadar yüksek çıkıyor ki. Kimse ihracat yapmıyor” dedi.
Kiğılı Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kiğılı, "Devlet, hazır giyim ve tekstili gözden
çıkardı. İş öyle bir noktaya gidiyor ki üretici bulmakta sıkıntı çekeceğiz. Bizi bekleyen en
büyük felaket bu. 6 ay sonra üretim duruyor" diye açıklamada bulundu.
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı Burhan Özdemir’den dikkat
çeken açıklamalar geldi. "Asgari ücrette gerçekleşen enflasyon ve büyüme payı eklenmeli"
dedi
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi'nin ağustos ayı verilerini açıkladı. Yapılan
açıklama vatandaşların içinde bulunduğu borç bataklığını gözler önüne serdi. Bireysel kredi
borçları son bir yılda yüzde 48,3 artarak 5 trilyon 173 milyar liraya yaklaştı. Kişi başına düşen
ortalama borç miktarı da 84 bin 981 liradan 120 bin 795 liraya çıkarak yüzde 42,1 yükseldi.
Son bir yılda borçlu kişi sayısı 1,8 milyon artarak toplamda 42,8 milyona ulaştı, diye
açıklamada bulundu.
Bütün bu açıklamalar, hem işçilerin hem de sanayicilerin çok zor durumda olduğunun
kanıtı değil mi? Adnan Polat, sabit gelirlilerin ekonomik olarak isyanda olduklarını, seslerini
de nefret içeren kelimelerle ifade ettiklerini söylemeye çalışıyor. Kiğılı, tekstil ve hazır
giyimde üretimin durmasından bahsederken gelecekte fiyat artışları görürsek şaşmayalım,
demeye getiriyor. MÜSİAD, çalışanların ücretlerinin yetersizliğine vurgu yapıyor. Türkiye
Bankalar Birliği insanların kredi kartlarındaki borçlanmanın kişi bazlı artışını söylerken
ekonomik gidişatın tepe taklak olduğunu rakamlarla ortaya koyuyor.
Gelelim sade vatandaşın ekonomiyi anlama olgusuna. Çarşı pazara gittiğinde her günkü
fiyat artışını görünce başlıyor homurdanmaya.
Hep şunu söylerim: Ülkemiz zengin. Herkese yetecek kadar gelirimiz var. Özellikle
tarımsal üretimimiz yeterlilik seviyesinin altına düşmüş olsa da aç kalmayız. Ancak asıl sorun
ülke gelirinin dağıtımında. Yani adil bölüşümde. Bölüşüm adil olmayınca toplumsal
bozulmaların ortaya çıkması da kaçınılmaz hale geliyor. Çeteler türüyor. Kısa yoldan para
kazanma yolları yoksul insanlar için cazip bir hal alıyor. Kaçaklık ve gayri meşru eylemler
artıyor. Yeni doğan bebeğin üstünden devletin dolandırılması, sahte diploma, naylon
faturalar, ihaleye fesat karıştırmalar artıyor.
Bütün yasadışı işleri ortadan kaldırmak için de herkesin güven duyacağı bir hukuk
sistemini hayata geçirmeliyiz.
Bir yanda “kaçma şüphesi” gerekçesiyle tutuklanan insanlar varken diğer yanda kaçma
şüphesi yok deyip tutuksuz yargılanan ve yurtdışı çıkış yasağına rağmen kaçan nüfuzlu
insanların ülkesi haline gelmemeliyiz.
Yapılan araştırmalarda milli gelirimizin %80’ini %20 azınlık, %20’sini de %80 çoğunluğun
paylaştığı söyleniyor.
İşin özü, hem adil bölüşümlü bir düzeni hem de herkese eşit uygulanan bir hukuk
sistemini hakim kılmadan toplumsal kalkınmayı ve barışı inşa edemeyiz.