SARIKAMIŞ FACİASI
KAFKAS CEPHESİ, SARIKAMIŞ ALLAHUEKBER DAĞLARI DRAMI ;
Sarıkamış Savaşına giden."Albay Hasan Vasfi" anılarında şöyle anlatıyor :93.Alay Ersinek köyüne giderken arkamızdan gelecek, alayı Kosor köyünde bekliyorduk.
Yanımızda, bize yol gösteren köylü klavuzlarda vardı. şiddetli kar yağıyor,tipi başlamış merak ediyorum...!biz bu karlı tepeleri bu çıplak
ayaklı gençlerle...! nasıl aşacağız...? sonunda yola çıktık...!
Uçsuz bucaksız görünen kar yığınları, karla kaplı yerler..ormanlar, dereler,
kar şiddetini artırmıştı.
Dere içinde, bir köyden geçiyoruz.Askerler nerde bir duman çıkar ocak görseler oraya sığındılar alay dağıldı. Dışarda kalanlar Soğuktan can çekişiyor,acıdan çıldıran, karlara gömülüp feryat eden genç askerlerle doluydu.Ersinek, köyüne Mehmet ağanın evinde ağırlandık, misafirperverliğini untamam. Sabahın erken saatinde 93.Alay olarak Allahuekberlere, yola çıkarken dışarısı henüz ağarmamıştı. Yola çıktık, fakat bizi, arkası iniş noktası olan
değil.Çok geniş ve ucsuz bucaksız görünen bir kar yaylası karşıladı.
Çok yorulmuş ve güçsüz
düşmüştük kar yağışı ve tipi başlamış, tipi hızını
artırmıştı.Toplu halde donan askereleri göz yaşlarımla seyrettim ama elimden bir şey gelmiyordu.Diye yazıyor.
Savaş cephesi böyle iken köylerimizde meydana gelen dramlar vardı.1914 Sarıkamış savaşı, bütün şiddetiyle devam ederken (şimdi ilçe olan).Narman köyün de,kocası savaşa giden. Hatice gelin dördüncü çocuğuna hamiledir. Çocukların en büyüğü, 6-4-2 yaşlarındaki, yavrularıyla geçimini devam ettirirken...köy halkı daha emin yerlere göç ederler, köyde bir kaç hasta ve yaşlıdan başka, kimse kalmaz.
Hatice ,gelinin doğum anı gelir çatar...!
Ah...! kimsesizlik...! Çok zor genç gelin,kendi kendine doğum yapar.
Doğumdan sonra asıl dram başlıyor..!Dünyaya
gelen bebeği, sarıp kundak yapacak hiç kimse yok... Hasta anneye bir tas çorba verecek kimsesi yok...bir yudum su içemiyor.O Zamanın zor ve kıt imkanlarıyla ilaç
nerde...! bez nerde...!
Doğum yapan sefil anne
doğumdan sonra,
Bu ızdırap dolu hayat bir hafta sonra noktalanıyor ve anne ölüyor.Çocukların en büyüğü,ölümün ne olduğunu bilmiyor.Yeni doğan kardeşini ölmüş olan annesinin, memesini emzirmeye çalışır..ölmüş olanın sütü nedir ki...? bir kaç gün sonra yeni doğan bebekte açlıktan ölüyor.İkisi kız, bir erkek kardeş... annelerine sarılıp ağlıyor,ağlıyorlar aç olduklarını söylüyorlar, ama...ses veren yok...!
sabah olunca ,dışarı çıkıp oynuyorlar akşam eve gelirken,öteden beriden buldukları kuru ekmek parçalarıyla, karınlarını doyuruyorlar.
Uykuları gelince,ölmüş
annelerinin koynuna girip yatıyorlar. Sabahları,melül mahzun
oyalanıp,akşam eve dönüyorlar.Köyde bulunan yaşlı, bir zat etraftan kötü kokular, geldiğini fark ediyor. Acaba nerden,
geliyor...! diyerek köyü, dolaşıyor...! Kapıyı açıp eve girdiğinde,bakıyorki kadıncığaz ve yavrusu vefat edeli günler olmuş
"Ölen Süleyman onbaşı'nın hanımı. Hatice gelin...!Vah...!Vah...! diyor dizlerine vuruyor...Savaş bir yanda, yoksulluk bir yanda...ahali perişan bir halde...ağlamaktan hal kalmamış.Köyde bulunan bir kaç,ihtiyar
çürümeye başlamış anne ve yavrunun, cenazelerini defnediyorlar. 3 yavruyu
başka bir köyde bulunan
akrabalarına götürüyorlar.Bir süre sonra, Hatice gelinin kocası.Süleyman çavuş ,mekkare arabasıyla sakatlanmış olarak köyüne geliyor. Evine gidip vehameti öğreniyor.Süleyman çavuş,karısının ve yavrusunun ölümünemi üzülsün...! çocuklarının yaşadıkları...sefilliğemi
üzülsün.Çocuklarını bulup yanına alan, Süleyman onbaşı, köyünü terk edip başka köye göç ediyor...orda çocuklarını o zamanın imkanlarıyla okutuyor.
BU VATAN İÇİN ÖDENEN DRAMLAR VE BEDELLER ÇOK....
VATAN UĞRUNDA TOPRAK OLANLARI
DUA İLE YAD EDİYORUZ.