HERKESLE, HER ŞEYLE SAVAŞIYORUZ. BARIŞ NE ZAMAN?
Yaşamımızın her anı bir savaş alanı sanki. Savaş sözcüğü salt tankların, topların, cephelerin dili değil artık. Gündelik yaşamın da olağan gündemi. Sabah gözümüzü açar açmaz bir mücadele başlıyor. Terörle savaş, yoksullukla savaş, hastalıklarla savaş, hatta fazla kilolarla savaş… Bir de görünmeyen cepheler var: Adalet arayışı, özgürlük mücadelesi, insanca yaşama hakkı için verilen kavgalar.

İnsan, doğası gereği yaşamı sürdürmek için çabalar. Ama bu çaba, bizde neredeyse savaş sözcugu ile yan yana duruyor. Oysa savaşın olduğu yerde huzur olmaz; huzurun olmadığı yerde de barış yeşermez. Biz, her şeyi yenmek için yaşıyoruz. Oysa belki de asıl olan kimi şeyleri yenmeye çalışmak değil, onlarla uyum içinde yaşamayı öğrenmek.
Barış… Hep uzak bir olasılık gibi anlatılıyor. Sanki gökyüzünde asılı, erişilemeyen bir düş. Oysa barış, salt devletlerin imzaladığı anlaşmalarda değil; sokakta birbirine gülümseyen insanlarda, komşusunun kapısını çalan bir çocukta, kimseyi dışlamadan kurulan sofralarda saklı. Barış dediğimiz şey, aslında sessiz bir ortaklık; birlikte var olma iradesi.
Ne garip… Hep “kazanmak” istiyoruz ama kazanmanın anlamı hiç sorgulanmıyor. Hastalıkla savaşı kazandığımızda geriye ne kalıyor? Yoksulluğu yenince yerine ne koyuyoruz? Bir hakkı aldığımızda, onun değerini koruyacak barışı sağlayabiliyor muyuz? Savaş, ne biçimde olursa olsun, yıkım getirir. Barış ise onarım ister, emek ister, sabır ister.
Belki de asıl cesaret, yumruğunu kaldırmakta değil; elini uzatmakta. Bağırmakta değil; dinlemekte. Kendini kanıtlamakta değil; birlikte yaşamayı öğrenmekte. Çünkü barış, sadece savaşın bitmesi değil; korkunun, açlığın, adaletsizliğin de bitmesidir.
Barış içinde yaşamak, bizim de hakkımız. Ve bu hak, kimsenin lütfu değil; insan olarak doğuştan sahip olduğumuz bir hak. Ama barışı istemek yetmez; onu kurmak, korumak ve her gün yeniden inşa etmek gerekir. Bunun için önce sözcüklerimizi değiştirmeliyiz. “Savaş” yerine “çözüm” demeyi, “düşman” yerine “insan” demeyi öğrenmeliyiz.
Belki o zaman, her sabah uyandığımızda savaş listesi değil; barış planı yaparız. Önce kendimizle barışık yaşamalıyız .Ve belki o zaman, “Barış ne zaman?” sorusunun yanıtı “ hemen şimdi ” olur.
Barış içinde bir arada birlikte, mutlu ve insanca yaşayacağımız günlerin umudu ve özlemiyle...
Zeki BAŞTÜRK