ERSİNEK KÖYÜ : ALLAHUEKBER DAĞLARI VE SARIKAMIŞ DRAMI ;
MİLLİ ŞAİRİMİZ : MEHMET AKİF ERSOY :
Ne Sarıkamış'ı, nede Soğanlı dağlarını görmüş ama o dramı hissederek şu dizelerle sesleniyor ;
Gitme ey yolcu,...
Beraber ağlaşalım...
Elemim bir yüreğin kârı
Değil,paylaşalım.Ne yapsam yeisimi (kaderimi) kahreyleyemem…Ah karşımda vatan namına bir kabristan,yatıyor şimdi…Nasıl yerlere geçmez insan...
Esasen Çanakkale'den Allahuekber'lere uzanan cephe savaşlarında bizzat gözüyle görmediği halde,O vehameti ruhunda ve nabız atışlarında derin bir şekilde hissederek yazmıştır.
ERSİNEK, köyünde, Paşaları ve askerleri ağırlayan MEHMET ağa'nın oğlu, Na-mı diğer. ŞAKİR AĞA, o tarihlerde genç bir delikanlıdır.Yıllar sonra...şehitler otağı, yaylaya Sarıkamış'tan atıyla bir akşam saatinde evimizin kapısına geldi...! anneciğim, dedeme yemek hazırlarken, sordum...? Dedeciğim siz bu karanlık gecelerde dağlarda ormanlarda tek başınıza ,atınızla yolculuk yapıyorsunuz korkmuyormusunuz...? benim...! güzel torunum beni dinle ; bu dağlarda yatan ŞEHİTLER BENİMLE YÜRÜYORMUŞLAR GİBİ DUA EDİYORUM... HİÇ KORKMUYORUM : Sana anlatayım kızım büyü, ögretmen ol ve yaz ben o günleri göremem ama...! sen yaz insanlarımız okusunlar.Biz o yolları 2 metre kar varken, ERSİNEK'TE, evimize gelen Paşalar ve onuncu kolordunun, askerleri misafirimizle.Sabahın erken saatinde onlara klavuzluk yapıp, yol gösteririyordum, karlara bata çıka gitmek zorunda idik genç ,
Mehmetçikler bu soğuk iklime alışkın olmadıkları için kara batıyor öylece uyuyup donuyorlardı. Hayatta kalanlar şiddetli soğuk ve fırtınayla boğuşuyorlardı. Öyle bir an geldi ki, tipiden birbirlrimizin seslerimizi işitmek mümkün olmuyordu sırtlarındaki ağır, çantalarını alıp Onları ; oldukları yerde bırakıp yola devam, ediyorduk. Önumüzde giden Topçular .Dik yokuşları çıkmak için atlara, eşya yüklü katırlara kamçılarla hızla vuruyorlardı. Atlar sanki tehlikeyi sezmişler gibi arka ayaklarını bükmüş gitmemek için direniyorlardı atları hareket ettiremiyen askerler çaresizlikten hüngür, hüngür ağlıyorlardı....
hayvanlarda karlara saplanıp kalıyorlar ve öylece onlarda donuyorlardı hayvanların halide başka bir acı. Başka bir dramdı bir süre gittikten sonra ormanlık bir alana sığındık donmaktan kurtulan gençlerin akılları başlarından gitmiş. Canlarından bezmiş bitkin insanlar tüfeklerini bacaklarının arasına koymuşlar öylece donup kalmışlardı.Çok zor şartlarda dağın diğer yüzündeki,BEY köy'e ulaştık, evlerden sesler geliyordu. Hangi eve gittiysem gördüklerim
kalbimi sızlatıyordu. Ağlayan, öksüren,feryad edenler...elimden hiç bir şey gelmiyordu.Yardım etmek istiyordum çoğunun elleri soğuktan ayakları donmuş hareket edemiyorlardı.
Ertesi gün,hava çok daha soğuktu.Askerler aç, uykusuz ,bitkin, perişan bitap bir şekilde sızlanıyorlardı askerler
ısınmak için birbirlerine
sarılıyorlardı ve oldukları yerde donup kalmışlardı
Ersinek'ten
beş bin kişi ile yola çıkmıştık 93.Alaydan ancak, 300 asker kalmıştı...!
etrafımdaki donmuş gençleri görünce korkmaya başladım.Yolculuğa,devam ediyorduk ve Sarıkamış'a ulaştığımızda durum "FACİA"ydı.Yanımızdan
güzel giyimili, gülüp kahkaha atan neşeli, Rus askerleri geçiyordu. Bizimse kalbimiz sızlıyordu...Biraz ileride...bir asker hayvana yaslanarak öylece donup kalmıştı. HAFIZ HAKKI PAŞA ; bir ocağın karşısında, oturmuş çok üzgün duruyordu.
Allahuekber, dağını aşarken askerlerinin hazin durumlarını düşünüyordur içimden geçirdim.Korkunç ve ürkütücü soğukta,bir kaç gün daha geçirdim.
Sarıkamış'ın,düzüne
bakınca, donmuş gençlerin serilmiş acı hailleri hayvanlar yükleriyle donup kalmışlardı.Cephaneler her tarafa saçılmıştı.
Onları tutacak, kaldıracak, taşıyacak Mehmetçikler yoktu artık...
Gördüklerim beni çok üzüyordu...bende ağlıyordum...Çıldıracak gibiydim yiğitlerin pek çoğu çeşitli cephelerde düşmanlarla
mücadele etmişler ve buraya gelmişlerdi. Oralarda .Şehit düşmemişler gelip karlı bir dağ da karların içinde donup kalmışlardı.
Ruhları şad mekanları cennet olsun inşallah...Dua ettik Dedemin yaralarını deşmiştim AĞLAYARAK ANLATTI
TARİH SAYFALARINA YAZILMAYAN DRAMLAR