Elbette Barış…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’ te kimsenin beklemediği bir anda
yaptığı “Terör Örgütü PKK’nın silah bırakması gerektiğiyle” ilgili açıklamasının ardından
yaşanan gelişme ve görüşmelerin sonunda PKK 5-7 Mayıs 2025 tarihlerinde 12. kongresini
yaptığını ve silahlı mücadeleyi sonlandırma ve örgütsel yapısını feshetme kararı aldığını
duyurdu. Bildirgede, PKK’nın 1978’den beri sürdürdüğü silahlı mücadelenin tarihsel işlevini
tamamladığı belirtilerek, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini

açıkladı.
Örgütün fesih bildirisinde konuşulacak birçok ayrıntı var ama bunların en önemlisi
Lozan Antlaşmasına yapılan vurgudur. Bildirideki “Partimiz PKK; kaynağını Lozan
Antlaşması (24 Temmuz 1923) ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha
siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı” denilerek,
Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasa’sının Kürt sorununun asıl sorumlusu gibi gösterilerek
Kürt kimliğinin inkar edildiği ve asimilasyon politikalarının temeli olduğu vurgulanmak istendi.
Bu vurgu, toplumun büyük bir kesimi tarafından çok rahatsız edici bulundu.
Çünkü bildirideki Kürt-Türk ilişkilerinin -güya- bozulmasının temel nedeni olarak Lozan Antlaşması’nın
gösteriliyor olmasının kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Bildirideki cümleden terör örgütü
PKK’nın Lozan Antlaşması’nı kabul etmediği anlamı çıkar. Oysa Lozan Antlaşması, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi olarak kabul edilir ve Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı
İmparatorluğu’nun yerine yeni devletin sınırlarını, egemenliğini ve uluslararası statüsünü
belirleyen bir anlaşmadır. Lozan’ı tanımıyorum demek Türkiye Cumhuriyeti’ni de
tanımıyorum, anlamına gelir. Bu da Lozan’ı tartışmaya açmak olur ve ülkemiz için en büyük
tehlike haline gelir. Bu ülkedeki aklıselim hiçbir yurttaş bunu istemez ve kabul etmez.
Hükümet ve ortağı, silah bırakma kararını genel olarak olumlu karşılasa da Lozan
Antlaşması’na yönelik kullanılan ifadelerin diğer milliyetçi çevrelerde sert tepkilere yol açtığını
biliyoruz.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Türk milleti bu ihanet açıklamasını asla
kabul edemez” diyerek Lozan’ın “Türkiye’nin tapu senedi” olduğunu vurguladı.
CHP, silah bırakmayı genel olarak olumlu bulsa da Lozan Antlaşması ve 1924
Anayasası’na yönelik ifadeleri “provokasyon” olarak nitelendirdi. Bir CHP’li yetkili, bu
ifadelerin bilinçli olarak tepki çekmek için kullanıldığını ve asıl tartışılması gereken konuların
gölgede bırakıldığını savundu.
DEM Parti, Lozan Antlaşması tartışmalarına odaklanmak yerine “büyük resme”
bakılması gerektiğini belirterek ülkenin tapu senedi olan antlaşmayı görmezden geldi. Eş
Başkan Yardımcısı Tayip Temel, Öcalan’ın süreci yönetebilmesi için uygun koşulların
sağlanmasının önemine dikkat çekti. İktidar cenahından hiç kimse: “Nedir bu koşullar
kardeşim?” diye soramadı.
Bu bildirideki Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’na getirilen ağır eleştirilere dair
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir açıklamada bulunmaması da kamuoyunun
dikkatinden kaçmıyor.
Sonuç olarak, PKK’nın silah bırakma ve fesih kararı, Türkiye’de Kürt sorununun
çözümüne yönelik tarihi bir adım olarak görülse de Lozan Antlaşması’na yönelik ifadelerin
ciddi bir tartışma yarattığı da açıktır.
Bu ülkede yaşayan herkes barıştan yanadır. Barıştan yana olmak ülkemizin tapusunun
tartışılmasına müsaade etmek anlamına gelmez. Biz, her zaman Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün “Yurtta barış cihanda barış” ilkesini kendine rehber edinmişiz.
Elbette barış ama varlığımızı ortadan kaldıracak her isteğin karşısında göğsümüzü
siper etmeye de hazır olduğumuzun herkesçe bilinmesi gerekir.