"Bir Kadın Daha:
AYŞE TOKYAZ ve ÖLÜMÜN SESSİZLİĞİ"
Ayşe Tokyaz…
Henüz 22 yaşında bir üniversite öğrencisiydi. Yaşamının baharındaydı. Geleceği vardı. Düşleri, umutları, sevdikleri vardı. Ama bir “erkek” tarafından, sözde sevgilisi tarafından öldürüldü.
Bir kadın daha, bir soluk daha, bir umut daha susturuldu.
Ve biz yine aynı tümceleri yineliyoruz:
“Bir kadın daha öldürüldü.”
Ne ilk öldürülen bir kadın Ayşe. Ne de son olacak.
Alışmamalıydık. Alışmamalıyız. Ama artık bu cinayetleri numaralandırır olduk. Her bir kadın, bir istatistik olarak ekleniyor haber bültenlerine. Ve biz hep bir sonraki kadını bekler gibiyiz. Bu suskunluk, bu umarsızlik, bu alışkanlık en az cinayet kadar korkunç değil mi?
Ayşe’nin ölümü, yalnızca onun ölümü değildir. Bu ülkede “kadın” olduğu için her gün korkuyla yaşayan milyonların ortak yarasıdır. Her gece eve dönerken arkasına bakan, sokakta adımlarını hızlandıran, tanımadığı bir bakışta tedirgin olan tüm kadınların ölümü Ayşe’nin ölümüyle birlikte yankılanır.
Erkek şiddeti bireysel değil, sistematiktir. Kadın cinayetleri “anlık öfke”yle açıklanamaz. Bu şiddetin arkasında, kadını “mülk”, “mal” ya da “ait olunan” bir varlık olarak gören ataerkil kültür vardır. Yargının, güvenliğin suskunluğu vardır. Cezasızlık, caydırıcılığın yokluğu vardır. Kadınların çığlığı duyulmadıkça bu cinayetler sürecektir.
Kimileri buna “Bu bir bireysel olay” der. Oysa biz biliyoruz: Her kadın cinayeti, organize bir suskunluğun, görmezden gelmenin sonucudur.
Artık yeter. Artık bir kişi daha eksilmesin, öldürülmesin, şiddet görmesin kadınlar.
Bu ülkede kadın olmak, yaşamak için savaşmak demek olmamalı.
Kadınlar yaşamak istiyor. Korkmadan, sevilerek, eşit olarak… Sadece birey olarak var olmak istiyorlar.
Ayşe’nin düşlediği , tasarladığı yaşam, yaşatılamadı ona. Ama belki onun ardından, bir kadının daha düşleri, umutları yaşasın diye susmamak, direnmek, örgütlenmek gerek.
Çünkü bir kadın daha eksilirse, hepimiz eksiliyoruz.
Zeki BAŞTÜRK