BİR KADIN
Günlerden bir gün yıllardan bir yıl yerlerden bir yer evlerden bir ev işte. İnsanlardan bir insan. Kaderinin peşine takılıp gidiyordu o da herkes gibi kaderini yazmak varken. Soluyordu her gün biraz daha bu küçük kasabada. Duracak dinlenecek bir dakikası bile yoktu. Çalışmaktan gocunmuyordu bir de kıymeti azıcık bilinseydi, Kış gelir yaz gelirdi art arda, dertleri de öyleydi. Biri gitmeden biri gelirdi. Henüz otuzu yeni geçmiş taze daha ama çok ezilmiş, çok hırpalanmış,çok çocuğu var. Belki de daha olacak. Oturup da sofraya tam doymuşluğu yok. Ya çocuklar bırakmaz huysuzluk eder veya biri gelir kapıya bir şey ister ya da evdeki büyükler olmadık bir iş çıkarır. O da can taşıyor o da bir insan o da yorulur diyen yok. Kocası sahip çıksa ona söz söyleyecek kimse de yok ama nerede. Br gün bir yerde beş gün bir yerde kaçıyor kadının kocası belki de zorluklardan. Kim söyledi sana bu kadar sorumluluğu al diye , bu kadar çocuk senin neyine. Ben bir ana babanın bir oğluyum diyor , bir evin tek erkek çocuğuyum diyip duruyor marifetmiş gibi. Sanki herkes öyle değil herkes bu dünyada bir tane değilmiş gibi. Bir başka ben bir başka sen yok ki bu dünyada, cehalet işte biraz da bencillik. Kız çocuk, erkek çocuk diye diye getirmişler bu meseleyi bugüne kadar. Hamur yoğurur sabahın ilk ışıklarıyla sonra ahıra Sarıkızı"na koşar oradan kınalı kuzularının yanına bitti mi hayır su taşır kalabalık evine kendi içindeki yalnızlıkla. Omuzları ağırsa da ses etmez vurur tekneyi omzuna ya tandıra ya fırına. Pişirdiği ekmekler akşam kapış kapış gidecek nasıl olsa. Biraz tereyağı biraz yeşillenmiş peynir tazesi de olur aman efendim ne güzel yenir

Çocukları doyunca anneleri de doyar ne de olsa. Onlar üşümesin onlar ağlamasın derken bir ömür gelip geçer. hepsi bir zaman gelir kuş olur uçar. Kadının her zaman yükü ağır bazen yaptıklarını içten bile saymazlar aç mı tok mu sormazlar. Bazı yerlerde insan yerine koymazlar elinin hamuru derler ama o ellerle yapılan ekmeği afiyetle yerler. Bu mu bu bir çıkmaz sokak işte. insanlığın kadim yarası insanlığın yüz karası. Kadını da erkeği de doğurup büyüten kadındır ilk öğretmeni em candan seveni kadındır ama toplumda kadının yeri nerededir acaba. Bu güneşin yaktığı karın ayazın kavurduğu rüzgarların savurduğu güzel kadın hastadır biraz.
Hem içten hem dıştan dertler vurur acımaz ona hayat. Çoğu zaman kimseye demez birkaç kez düşüp kalır bir yerlerde yığılır öyle. Uzun zamandır çekiyordu bu derdi nihayet gidip doktora anlatır ahvalini. Birkaç ilaç birkaç iğne sakın üzülme kendine iyi bak sakın yorulma ve benzeri tembihlerle eve yollanır. Kocası olacak adam mı zoraki yaptığı bu işi bitirince tamam. Sanıyor ki ilaç içince hemen iyileşecek. Öyle bir iki ilaçla iyileşiyor mu insan bunca yılın dertleri öyle hemen geçer mi geçmiyordu işte. Yorulma demişti doktor ama bütün işler yine ona bakıyordu. Kim yapacak bunca işi.
Zaman bir nehir gibi akıyordu. Bazen söylüyordu bazen söylemiyordu ama korkuyordu, sonu ne olacaktı, içinden diyorduki" Bana bir şey olursa bu çocukların hali ne olur." Yeni bir dert daha bulmuştu kendine ama bu hakikaten bir dertti.
Bunca çoluk çocuk çok da büyük değiller kendilerini idare edemezler koca desen evden çocuklardan bihaber. Günlerden bir gün yine bir sonbahar yine yüzü solgun kadının. Yine küçük bir hastanede bakıldı yine aynı sözler kocası tembihlendi o kadar doktor tarafından. Bu kadın çok yorulmayacak üzülmeyecek dikkat edilecek , iyi beslenecek vb.
Hastaydı kadın, geri döndüler şehirden. İndiler otobüsten. Sert bir yokuşu vardır eve doğru ilçenin ta üstündedir evi. İndiler zar zor yürüdüler yürüdüler. Kadın zaten hastaydı nefes nefes yürüdüler. Kocası elleri arkada en az iki üç metre önde kadın arkada yürüdüler yürüdüler. Girse koluna yükünü hafifletse burdayım yanındayım seni önemsiyorum , hatta belki iyileşmen için her şeyi yaparım dese kendinde güç bulacak, belki iyileşmek için daha çok çabalayacak. Ama buralarda bu cümleleri çok söyleyen olmaz ne yazık ki. Kocası söylene söylene yürüdü. Kadın kocasına arkadan bakarak yürüyor , kocası ise arkasına bile bakmadan sert adımlarla çıkıyor yokuşu. Belki de hasta oldu diye kızıyordu kadına neden hasta olduğunu düşünmeden. Kocası eve ulaştı bir soğuk su istedi, yüzü asık ve kızgın biraz yorulmuş diye. Çocukları sordu annemiz nerede diye. Babaları kızgın bir sesle "Geliyordu işte arkamdan!" deyip uzandı kanepeye. Çocuklar bakıyor ne gelen var ne giden ne ses ne soluk. Çocuklar telaşlı, şaşkın,kadın yok anneleri yok görünürde. Yaşça daha büyük olan kızı ve oğlu koştular yola baktılar sağa sola. İndiler daha da aşağıya sordular kolu komşuya komşuluk ölmemiş daha, insanlık ölmemiş. Bir komşuları vardı seslendi, "Çocuklar buraya gelin buraya gelin korkmayın anneniz bizim evde." Çocuklar şaşkın" Sizin evde mi, iyi mi bari iyi mi?" dediler. Korku dolu gözlerle girdiler eve. Tertemiz bir yer yatağı açılmış annelerine, başını bağlamışlar beyaz bir örtü ile, kendinde değildi pek uyuyor gibiydi. Sordular merakla "Annem burada ne yapıyor?" diye ev sahibi kadın anlattı. "Camın önündeydim, önce babanız geçti. Anneniz epeyce arkadaydı. Babanız geçip gitti, baktım anneniz sendeledi sendeledi ,düştü yolla kendinden geçti. Koştuk aldık getirdik eve, yüzünü yıkadık yatırdık dinlensin diye." Çocuklar minnettar olarak ev sahibine bakıyorlardı. Ev sahibi kadın çocuklara sitemli konuştu. "Yavrum bu hasta kadını neden yalnız bıraktınız?" diye. Çocuklar cevap verdi " Annem yalnız değildi babamızla doktordan geliyorlardı. " Baban ardına bile bakmadı kadın yola yığıldı biz görmesek ne olacaktı bu kadının hali!" Çocuklar beyninden vurulmuşa döndüler. İçlerinden babalarına kızıp durdular. Anneleri bir iki saat kadar sonra uyandı. Kendini biraz toparlamıştı. Yavaş yavaş kalkmış ayağa. Ev sahibine onlarca teşekkürler edip çıkmışlar. Çocukları annelerinin kollarına girip yavaş adımlarla yürümeye başladılar. Annelerinin gözünün içine bakıyordu çocukları.
Kadın üzgün ama üzülmemesi lazım değil mi, kadının kocası önden gidiyor arkada karısı düşmüş kalmış haberi yok. Anne kendine mi üzülsün çocuklarına mı üzülsün bilemedi. Nihayet eve geldiler, o da ne adam kanepede horul horul horluyor. Kapı sesine uyandı ne gürültü yapıyorsunuz diye çıkıştı. "Annemizi bulduk getirdik." dedi çocuklar. "Gelmedi mi hala anneniz?." diye sordu. " Düşüp kalmış yolda ,senin ardından geliyormuş bakmamışsın ki arkana, hiç gözetmemiş kollamamışsın ki. Komşular alıp eve götürmüş kendine gelince alıp getirdik işte." Büyük oğlan, "Annemiz ölse kalsa haberin yok!" diye çıkıştı. Babaları " Ben ne bileyim yürüyordu ardından işte." Evet bilmiyordu sadece bakıyor ama görmüyordu içine attığı yaraları da onu bu halde kendisini getirdiğini de bilmiyordu görmüyordu yarım ağız " Nasılsın?" dedi. Kadın yüzüne bile bakmadı. Hem kırgın hem kızgındı ömrünü verdiği bu vefasız adama. Günler bir nehir gibi aktı. Yine kadın hiç durmadı adam onu yaptıklarına bir kere bile teşekkür etmedi yaşadılar öyle işte yaşadılar. Günlerden bir gün sabahlardan bir sabah sesi soluğu kesildi kadının. Rengi sarardı sarardı. Artık üzülmüyordu yorulmuyordu da. Ağır işte yapmıyordu. Gidişiyle yokluğunun ağır yükünü çocuklarının omuzlarına bırakmıştı. Onu her tanıyan rahmet okumuştu iyiliğinden dem vurmuştu. Bahardı çiçekler açarken o solmuştu, toprak hayat bulurken o toprağa düşmüştü. Artık hiç gelmemek üzere gitmişti kadın.
Bilgi ŞAKAR
Eğitimci Şair