ANADOLU’DA YAŞAMAK (I)
Ülkemiz dünya haritasına bakıldığından çok kıritik bir konumda yer almaktadır, iki kıtanın birleştiği ve tüm tarih boyunca ise göç yollarının üzerinde önemli rol oynadığı ve insanlığın varoluşundan itibaren ise birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı gibi adeta insanlığa ana kucağı olmuştur. İnsanlık tarihinin ilk yerleşim yerlerine ve en kadim medeniyetlerine ev sahipliği yapmış Anadolu coğrafyası, geçmişten günümüze önemini hiç kaybetmemiş ender yaşam alanlarından biridir. Bu durum Anadolu’nun medeniyetlerin kurulma ve yıkılma alanı olarak birbiriyle tezat teşkil edebilecek pek çok yaşantıya ev sahipliği yaptığı anlamına da gelmektedir. Göçler ve istila amacıyla gelen topluluklar sahip oldukları kültür ve medeniyeti Anadolu’ya taşıdılar,
Bu kadar önemli olmasına rağmen sürekli olarak başı hiçbir zaman sıkıntıdan kurtulmamıştır. Bütün bunlar tarihin derinliklerine bakarak değerlendirecek olursak; Hititler (Kızılırmak yayı ve çevresi), Frigyalılar (Kızılırmak Nehri batısından Sakarya Irrmağı'na kadar), Lidyalılar (Gediz ve Menderes Irmakları arası), Urartular (Van çevresi) İyonlar (Foça ve Büyük Menderes) Anadolu'da kurulan ilk uygarlıkları oluşturmuşlardır. Anadolu'ya ilk olarak Hun, Sabir ve Hazar gibi Türk kavimleri akın yapmış olsa da bu akınlar genelde askerî amaçlı olmuştur. Bizans döneminde (9. yüz yılda ) Asya'daki topraklar 17 “thema”ya ayrılmış ve İç Anadolu'nun batı kısmına Thema Anotolica adı verilmiştir. 8 Güneşin doğduğu yer anlamına gelen Anadolu, ilk defa idari bölge olarak kullanılmıştır. Araplar ise, Notalica-Notos gibi isimler vermişlerdir. Malazgirt zaferinden sonra gösterilen faaliyetlerle, diğer İslâm toplulukları gibi Türklerin de bir süre “Diyâr-ı Rûm” adıyla andıkları Anadolu, “Türkiye”, yani bir Türk vatanı haline getirilmiştir. Türk varlığının bu ülkedeki kalıcı tescili de, Miryokefalon zaferiyle yaptırılmıştır. Anadolu, ormanlarıyla, endemik bitkileriyle, su havzalarıyla, antik kentleriyle, dört mevsimi bir arada yaşayan coğrafi konumuyla önemlidir. Uygarlığın doğduğu, yılda üç ürün alınabilecek bereketli topraklara sahip, üç tarafı denizlerle çevrili, üç kıtanın ortasında konumlanmış yeryüzü cennetlerinden birisidir.
Anadolu’ ya neden medeniyetin beşiği denilmektedir? Tarih öncesi çağlarda yaşanan kültürel evrimin de izlerini taşıyan Anadolu, ilkçağ uygarlıklarının beşiğidir. Yaklaşık tarihlerle M.Ö. 4000 yılından başlayarak Sümer, Hitit, Hatti, Urartu, Frigya, Lidya, Yunan, Roma, Bizans ve Türk kültürlerinin günümüze ulaşan mirasıyla Anadolu, bir “açık hava müzesi” niteliğindedir. Eldeki bulgulara göre ilk medeniyetlerin geliştiği yer olarak kabul edilen Mezopotamya, Fırat ve Dicle nehirleri çevresinde kurulmuştur. Ülkemiz o kadar önemli bir kavşakta bulunmaktadırki, bütün dünya devletlerinin gözü hep burda olmuştur, bu bölgede tutunmak oldukça güçlü bir askeri, ekonomik ve milletiyle bütünleşmiş yapıya ihtiyaç vardır. Türkiye’nin dolayısıyla Anadolu’nun güvenliği ulusal sınırlarıyla yetinilmeyecek kadar görüldüğü üzere geniştir. Ülkelerin vatan kavramları günümüzde güncellenmektedir. Vatan artık sadece topraktan meydana gelmiyor. Vatan, toprağıyla, denizlerdeki Mavi Vatanıyla ve hava sahalarından meydana gelmektedir. Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Türkistan, Ege, Karadeniz, Akdeniz, Basra Körfezi’nin kuzeyi ve Hazar Havzası güvenlik stratejimiz açısından ne kadar büyük bir öneme haiz olduğu görülüp idrak edilmelidir.
Sonuç itibarı ile Türk Milletinin temeli binlerce yıllık köklü bir tarih, dil, din, kültür, medeniyet ve bunun yanında kadim bir devlet anlayışına dayandığı ve bu bağlamda Türk devlet geleneğinin binlerce yıllık bilgi birikimi, deneyim ve tecrübelere dayalı köklü bir geleneğe sahip olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. Bugün neden Türkiye, Fırat’ın doğusunda Suriye’de? Neden bu bölgeye 3 harekât yaptı? Libya ile neden anlaşma imzalıyor? Türkiye, günümüzde neden Ortadoğu, Orta Asya, Karadeniz, Ege, Akdeniz, Balkanlar, Kafkasya, Türkistan ve hatta Doğu Türkistan ile bu kadar ilgileniyor? diye soranlara kendi tarihimizi okumalarını tavsiye ediyorum.. Cumhuriyetimizin 101. Yılını en içten dileklerimle kutluyorum ve nice yüzyıllara inşallah.
Hüsamettin AKSUNGUR
E. Maarif Müfettişi