ŞEHİT babasının hasretli yolu…
Halide Halid
Araştırmacı yazar
ŞEHİT hakkında yazmak diğer tüm konularda yazmaktan çok daha zor ve şerefli bir görevdir.
Bu öğle bir konu ki, insanın kalbini acıttığı kadar da ruhuna huzur veriyor.
ŞEHİT hakkında yazmak şereftir, onurdur.
ŞEHİT hakkında yazmak yazacağın her kelimeye çeki düzen vermektir.
ŞEHİT hakkında yazmak onun yarım kalan hayat hikayesini içten yaşayarak anlatmaktır.
ŞEHİT hakkında yazmak söz hatrına yazmak değil, ŞEHİT adının yüceliğini anlayarak yazmaktır…
“Önce vatan” serisinin bugünkü kahramanı 44 günlük 2. Karabağ savaşının ŞEHİTİ Başçavuş Velizade Anar Afet oğludur.
Anar hakkında yazmak kararına geldiğimde diğer ŞEHİTLER gibi önce internetten onunla ilgili bilgilere ulaşmaya çalıştım.
Hakkında bulduğum tüm materyalleri okudum, izledim.
Benim dikkatimi çeken ŞEHİTİMİZİN babasıyla ilgili video oldu.

Ekranda dervişe benzer uzun sakallı, beyazlamış uzun saçlı bir adam vardı. Anar’ın şehadete yüceldiği tarihten bir yıl geçiyor bu videoda.
Duyduğuma göre evladının ŞEHİT olduğu yeri görmeden sakalını ve saçını kestirmeyeceğine söz vermişti ŞEHİT babası.
Yola çıkmadan önce evladının mezarını ziyarete gidiyor. Evladının mezar taşına sarılarak ona şu sözleri söylüyor:
“Oğlum geliyorum senin yanına. Elimden başka ne geliyor ki?”
Yol onu Şuşa’ya, Anar’ın şehadete yüceldiği topraklara götürüyor. Yol boyu düşmen elinden alınan topraklarımıza baktıkça yüreği gururla çarpıyor.
27 Eylül 2020...
O gün Azerbaycan’ın kahramanlık tarihinde yeni bir sayfa açıldı.
Bu sayfa Azerbaycan askerinin yiğitliğiyle, zafer yürüyüşüyle, ordumuzun Vatan topraklarının kurtuluşu için başlattığı savaşıyla yazıldı.
O gün Ermenistan'ın bir sonraki askeri provokasyonu, tüm cephe boyunca ağır silahlarla ve doğrudan sivil halkı hedef alan saldırısı sonucu, Azerbaycan Ordusu Anavatan için ölüm savaşına kalktı.
O gün Silahlı Kuvvetlerimiz tüm dünya tarafından Azerbaycan'ın ayrılmaz bir parçası olarak tanınan Karabağ ve çevre bölgeleri düşman işgalinden kurtarmak için kutsal bir mücadele başlattı.
Topraklarımızı düşmanın pençesinden kurtarmak ve kurtarılan topraklara üç renkli bayrağımızı asmak için başlayan bu harekat herkesin yüreğinden haber verdi.
Anar Velizade de 27 Eylül’de Karabağ’ın kurtuluşu için savaşa katıldı.
7 Ekim’de sırtından 3 kurşun yarası alan Anar, yaralandığı konusunda evdekilere hiçbir şey söylemiyor.
Babası 16 Ekim’de haber alıyor. Hastaneye onu ziyarete gidiyor.
Afet Bey diyor ki, bu ziyaret Anar’ımla son görüşüm oldu. Sol kolu hareket etmiyordu.
Sordum ki, “Oğlum, neye ihtiyacın var? Dedi ki, “Baba, hiç bir şeye ihtiyacım yok. Tek isteyim topraklarımızı geri almak ve bir de silah arkadaşlarıma kavuşmak. Onları çok özlemişim.”

Babası Anar’ı tedavi olunduktan sonra savaşa katılmamasına bir türlü ikna edemiyor.
Afet Bey geri dönüyor. Birkaç gün geçiyor, Anar’dan ayrıldıktan 3 gün sonra yaralı halde savaşa katılmak için çatışmanın Fuzuli bölgesine gittiği haberini alıyorlar.
Savaş ortamı olduğu için sık sık onunla irtibata geçemiyorlar. İkinci kez Kubadlı yönünde devam eden savaşta Anar ayağından yaralanıyor. Hadrut’ta ona ilk yardım gösteriliyor. Sonra yaralı halde Şuşa uğrunda savaşa katılıyor.
Silah arkadaşları, komutanları Anar’ın kahramanlığını gururla anlatıyorlar. Her kes onun nasıl yiğit, nasıl korkmaz bir asker olduğunu söylüyor.
07 Kasım onun Şuşa’da son savaşı oluyor.
Karabağ’ı düşman elinden kurtarmak hayalleriydi, hayalleri gerçekleşti. Şuşa’yı fethetmek rüyalarıydı, Şuşa fatihi oldular.
Diğer ŞEHİT ağabeyleri, kardeşleri gibi onun da dudaklarından gülüş eksik olmasa da gözleri hasretle etrafa bakardı.
Sanki bu gülüşle Yüce Yaradan’ın sevdiği kulu olduğunu biliyor, gözlerindeki hasret ise sevdiklerinden, yaralı canını kurban ettiği bu Vatan toprağından ebediyen ayrılacağını hissediyordu.
Anar 1. Karabağ savaşının katılımcısı olan amcasına sık sık böyle söylermiş:
“Amca, topraklarımızı ben alacağım ve sübut edeceğim ki, bu topraklar bizimdir.
Cenazesi eve gelinceye kadar onun şehadetine inanmıyorduk. Allaha dua ediyorduk ki, bu haber yalan ola.
Sık sık rüyalarıma geliyor. Ama benimle hiç konuşmuyor. Zaten hayattayken de muhabbet ederken hep gülüyordu.
Ne kadar zorlasam da benimle konuşmuyor. Bakıyorum birileriyle muhabbet ediyor, beni gördüğünde susuyor.”
Afet Bey konuşuyor, konuştukça da bakışları sanki Anar’ın geri döneceğini beklediği yollarda tutuklu kalmıştı.
Anar Cebrail yönünde giden çatışmada yaralanmıştı. Hastanedeydi ağabeyinden kız çocuğu doğacağı haberini aldığında “Kızımın adını Fatime koydum” diyor.
Kızının yüzünü göremeden yeniden savaşa katılıyor.
Onun tek düşündüğü silah arkadaşlarının yanına dönmekti. Döndü, ama geri, evine dönemedi. Evine SEHİT adlı yiğit gibi döndü.
“Anar’ın çocukları benimle aynı evde kalıyorlar. Uyurken de ben uyutuyorum, uyandıklarında da “dede, dede” bağırarak bana koşuyorlar.
Ben huzurumu, evladımın kokusunu da onlardan alıyorum. Her gün Allaha dua ediyorum ki, Allah’ım bana biraz ömür ver, evladımın çocuklarını büyüteyim.
Benim üç evladım var, evet üç erkek evladım var. Çünkü Anar da benim için hayatta sayılır. Anar çocukken hep bana sorardı ‘baba erkeklerin hangi kolu daha kuvvetli oluyor?
Diyordum ki, sağ kolu. Hemen gelip benim sağ kolum üzerine yaslanırdı.
Diyordum ki, oğlum, ağabeyine izin ver o da yaslansın. “Hayır, ağabeyim sol koluna yaslansın, sağ koluna ben yaslanacağım” derdi”-bu sözleri Afet Bey göz yaşları içerisinde anlatıyor.
Anar’la son görüşü Beylegan şehrinde olduğunu söylüyor ŞEHİT babası.
Afet Bey Anar’ın ŞEHİT olduğu toprağı karış karış dolaşarak oğlunun hayata veda ettiği yeri bulmak için arıyor.
Yolları kaplayan çalılara ve taşlara aldırış etmeden, hatta sanki nefes bile almadan yürüyor bu yolları.
O yerlere Anar’ın ayakları basmış, belki üniformasından bir parça bulur diye arıyordu.
“Bulursam, götürüp yastığımın altında ömrümün sonuna kadar tutardım. Nasıl ki eşyalarını hazinem gibi koruyorum. Kıyafetini de böyle korurdum.”-diyor ŞEHİT babası.

Bir babanın evladı için nasıl yana yakıla ağladığının içten kahrolduğunun canlı kanıtıdır Afet Bey.
Gözyaşlarıyla Anar’ın ŞEHİT olduğu yerden toprak alıyor. Toprağı tırnakları ile kazıyor. “Öyle zannediyorum ki, Anar’ım buradan bana bakıyor. Vücudum titriyor” diyor baba.
ŞEHİT evlatlarımızın askeri kıyafetlerinden parçalar etrafa dağılmış. Afet Bey onları birer birer arıyor. Bulamıyor Anar’ından bir nişane.
Bir babanın nasıl ağıt yaktığını, bir babanın oğlu için sessizce nasıl ağladığını gördüm bu videoda.
Sessizce nefesini içine çekerek ağlıyor.
Kendisi her gün ne kadar gizli saklı ağlasa da, eşi Zemfira Hanımın göz yaşlarına kalbi dayanamıyor.
Onu her an teselli etmeye çalışıyor. Evladının şehadetinden sonra ağlamadığı bir gecesi yok ŞEHİT babasının.
Şuşa’ya gitmek için yola çıktığı an itibariyle ağlıyordu, ama sessiz kimsenin duymayacağı bir sesle.
“Adam mert oğul için ağlar, ama sessizce. Kimsenin duyamayacağı, hissetmeyeceği bir sessizlikle. Rabbime şükürler olsun ki, Anar’ımın ŞEHİT olduğu toprağa geldim. Onun ayak bastığı topraktan aldım, evlatlarına götüreceğim. Eve vardığımda onun çocukları Fariz ve Fatime’ye “babanızı gördüm” söyleyeceğim.
Ben ŞEHİT babası olarak evladımın ŞEHİT olduğu yerlerde bulunduğum için onur duyuyorum.
Onlar bu noktaya varıncaya kadar uzun yol katetmişler. Anar’ım Kale civarında dolaşmış birkaç metre yakınlıkta ŞEHİT olmuş.
Ben Anar’ı çok bekledim. Bugüne kadar de bekliyordum. Ama bugün anladım ki Anar’ım şehadete yükselmiş.
Görevinden dolayı eve sık sık gelemiyordu. Bugüne kadar yine görevde olduğunu düşünüyordum. Kendimi kandırıyordum.
Anar’ın hayaliyle konuşurken ona diyordum ki “Evladım hiç merak etme, nerede ŞEHİT olduysan, ben oraya gelirim.
Söz vermiştim evladımın ŞEHİT olduğu toprağı ziyaret edip geri döndüğümde saçımı sakalımı kestireceğim.”
Afet Bey sözünü tuttu. Dönüşte saç-sakalını kestirdi. Eve vardı. Eşi Zemfira Hanım “hoş geldin” sözünden sonra “toprak getirdin mi?” diye sordu.
“Getirdim” dedi. Kalbi evlat acısıyla dolu annenin yankılı sesi etrafa yayıldı.
ŞEHİT babası içinde yana-yakıla ağlıyordu, yüreğinin ateşinde kavrularak ağlıyordu. Amma hüngürtüsünü kimse duyamıyordu…
ÖZGEÇMİŞ
Anar Velizade, 3 Temmuz 1994 yılında Salyan ilçesinin Çengan köyünde doğdu.
Azerbaycan İçişleri Bakanlığı İç Birlikleri’nin Başçavuşu Anar Velizade, Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin Ermenistan tarafından işgal edilen toprakların kurtarılması ve Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü yeniden sağlamak amacıyla 27 Eylül 2020 yılında başlanan 2.Karabağ Savaşı sırasında Cebrail, Fuzuli ve Şuşa'nın kurtarılması yönünde savaşa katıldı.
Anar Velizade 7 Kasım tarihinde Şuşa uğrunda savaşta ŞEHİT oldu. Salyan ilçesinde toprağa verildi.
Anar Velizade, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in 15.12.2020 tarihli Ferman’ına istinaden Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü sağlamaya yönelik askeri operasyonlara katıldığı ve askeri birliğe verilen görevlerin yerine getirilmesi sırasında görevlerini onurlu bir şekilde yerine getirdiği için ölümünden sonra "Vatan için" madalyasıyla, yine Sn. Cumhurbaşkanının 24.12.2020 tarihli Ferman’ına istinaden ölümünden sonra "Cebrayıl'ın azad edilmesi için" madalyasıyla ve 29.12.2020 tarihli Ferman’ına istinaden Azerbaycan'ın Şuşa şehri’nin işgalden kurtarılması için askeri operasyonlara katılarak cesaret gösterdiği için ölümünden sonra "Şuşa'nın azad edilmesi için " madalyasıyla ödüllendirildi.