Tarih: 29.09.2025 14:33

Dr.Damla Taşkın Yazdı; Gazze Planı: İşgalin Yeni Kılıfı ve Küresel Dengeler

Facebook Twitter Linked-in

Fakat tüm detaylar ve alt başlıkları incelendiğinde, planın özünde bir barış projesinden çok, işgali meşrulaştırma ve uluslararası bir kılıf altında kalıcılaştırma girişimi olabileceği anlaşılıyor. Çünkü Hamas'ın mevcut yönetimden uzaklaştırılması, yerine "uluslararası geçiş otoritesi" kurulması ve güvenlik düzenlemelerinin ABD nin kontrolünde yapılması, Gazze'nin fiilen Washington'un gözetiminde İsrail çıkarlarına göre yeniden dizayn edilmesi anlamına geliyor. Bu durum, hem bölgesel hem de küresel dengeleri kökten etkileyecek bir sürecin başlangıcı olabilir. Zira bunu tarihten birtakım örneklerle refere edebilmemiz mümkündür. 

Manda Rejimlerinden Bugüne: Tarihsel Benzerlikler

BM Zirvesi ile pekçok ülkeye ev sahipliği yapan Trump'ın yeni Gazze planı esasen yeni gibi sunulsa da, tarihte benzer modellerle defalarca uygulandı. Özellikle 1920'lerde İngiltere'nin Filistin Mandası, "halkı bağımsızlığa hazırlama" iddiasıyla ortaya çıkmış, ancak sonrasında pratikte sömürgeci denetimi kurumsallaştırmıştı. Benzer şekilde Kosova'da 1999 yılı sonrası BM yönetimi ya da Irak'ta 2003 işgali sonrası kurulan Geçici Koalisyon Yönetimi de aynı mantıkla işledi: işgalin sert yüzü "uluslararası meşruiyet" kılıfıyla yumuşatıldı, fakat kontrol yine işgalci aktörlerin elinde kaldı.

Dolayısıyla Trump'ın 22 madde ile önerdiği "uluslararası geçiş otoritesi" modeli, tam da bu tarihsel örnekleri hatırlatıyor. Görünürde geçici, ama fiilen kalıcı bir yapı… aynı zamanda görünürde barışçıl, ama özünde dış kontrolü kurumsallaştıran bir formül… Kısacası işgalin adı değişiyor, fakat özü yine aynı ölçüde kalıyor.

ABD'nin Bölgesel Hesapları doğrultusunda hazırlanan bu planın asıl kazanımı İsrail olduğu kadar elbette ABD'ye de ait görülüyor. Nitekim Washington, bu mekanizma sayesinde hem arabulucu hem de yönetici rolünü bir kez daha üstleniyor. Böylece İsrail, işgalci statüsünden kurtulmuş gibi gösterilirken, ABD hem uluslararası prestij kazanıyor hem de Gazze'nin yeni hakemi haline dönüştürülüyor.

Nitekim bu yaklaşım, ABD'nin Ortadoğu'daki varlığını tahkim etme ve sürdürme stratejisinin yeni bir versiyonu olabilir. Tarihte büyük bir yeri olan Soğuk Savaş sonrası Irak, Afganistan ve Suriye'de farklı biçimlerde uygulanan müdahale modelleri, Trump'ın gününüzde önermiş olduğu Gazze planında da yeniden sahneye çıkıyor gibi duruyor. Ancak bu kez askeri işgalin doğrudan maliyetlerini üstlenmek yerine, "uluslararası yönetim" maskesi altında bölgeyi kontrol etme niyeti öne çıkıyor.

Gazze Planının uygulanması halinde en sert tepki muhtemelen Filistin halkından gelecek olsa da, asıl kırılma Arap ülkeleri arasında yaşanabilir. Çünkü bazı Körfez ülkeleri, İsrail ile normalleşme sürecini zaten başlatmış durumda. Dolayısıyla bu ülkeler, ABD'nin planına sessiz ve gizli destek verebilir. Ek olarak bu durum, hem Arap sokaklarında hem de bölge siyasetinde ciddi bir meşruiyet krizi doğurma riski taşıyacaktır.

Başta Mısır gibi ülkeler için ise bu tablo daha da karmaşık bir hale dönüşebilir. Bilindiği gibi Gazze'nin sınır komşusu olan Mısır, hem güvenlik endişeleri hem de ABD ile ilişkiler nedeniyle planı bütünüyle reddetmekte zorlanabilir. Dolayısıyla bu karmaşık süreç Arap dünyasında da yeni ayrışmalara veya tartışmalara yol açabilir. Trump'ın Planı, Filistin meselesini bir kez daha Arap dünyasının ortak davası olmaktan çıkarıp, bölgesel rekabetlerin gölgesinde parçalanmış bir mesele haline getirebilir.

BM Zirvesi ile de kanıtlanmış olduğu üzere Gazze'nin geleceği yalnızca Ortadoğu'nun değil, küresel güç mücadelesinin de parçası haline geliyor. ABD'nin bu hamlesi, Avrupa Birliği'nin geleneksel diplomatik rolünü zayıflatırken, Çin ve Rusya gibi aktörlerin daha aktif pozisyon alma ihtimalini artırıyor. Burada oldukça stratejik bir akıl var. Çünkü ABD'nin de sessiz bir ticaret savaşı halinde olduğu Çin, "Kuşak ve Yol" projesi kapsamında Ortadoğu'da artan ekonomik varlığını siyasi nüfuza dönüştürmek istiyor. Yakın müttefiki Rusya ise Ukrayna'da elde ettiği konumu genişletmeye çalışıyor.

Dolayısıyla Gazze planı, yalnızca İsrail'in güvenliğiyle ilgili değil; ABD'nin küresel düzeni yeniden biçimlendirme çabasının bir uzantısı olabileceğine işaret ediyor. Eğer bu model kabul görürse, başka çatışma bölgelerinde de benzer "uluslararası geçiş otoriteleri"nin gündeme gelmesi maalesef ki kaçınılmaz olur.

En kritik mesele ise Filistinlilerin iradesinin bütünüyle bypass edilmesi potansiyeli. Çünkü planda görüldüğü üzere Gazze halkı, bu planın hiçbir aşamasında özne değil; yalnızca nesne olarak konumlanmış. Mazlum insanların kaderini belirleyecek bu kritik kararlar, ABD, İsrail  ve bazı küresel güçler tarafından alınmak isteniyor. Bu durum, Filistin'in en temel hakkı olan "kendi kaderini tayin" ilkesini yok saymak anlamına geliyor.

Dolayısıyla kısa vadede plan, "istikrar" ve "yeniden inşa" söylemleriyle cazip gelebilir. Fakat uzun vadede bu model, işgali kalıcılaştıracak, Filistin devletinin hayalini daha da uzaklaştıracak ve bölgesel barışı daha kırılgan hale getirme riskini taşımaktadır.

Sonuç

Trump'ın 22 maddeden oluşan Gazze planı, kâğıt üzerinde bir barış projesi gibi görünse de, gerçekte işgali uluslararasılaştırarak meşrulaştıran bir stratejiye işaret etmektedir. Nitekim tarihten biliyoruz ki, manda rejimleri ve geçici uluslararası yönetimler hiçbir zaman halkların özgürlüğünü getirmedi; aksine dış güçlerin nüfuzunu pekiştirdi.

Bugün Gazze üzerinden yürütülen bu kurnaz girişim, yalnızca Filistin meselesini değil, bölgesel dengeleri ve küresel güç rekabetini de yeniden şekillendirme potansiyeli taşıyor. Eğer bu plan kabul görürse, Ortadoğu yalnızca yeni bir statükoya değil, aynı zamanda tarihin en büyük manipülasyonlarından birine sahne olabilir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —